Osman, bizler sanki gerçekliğe saplanmış, pas tutmuşuz.

Kentin her köşesi donuk ve soğuk,

Bedenler üşümüş sönük ve yorgun.


Dalmak ve süzülmek öylece.

Ölümün kucağında düşlemek hayatı.

Dünyadaki ilk çığlığım, saat, sıfır üç kırk.


Kısıl sesim kısıl, 

Bize burada prangaları dövdürürler.


Ölüm sevinç biçimidir,

Sevincini unutursan ölürsün.


Sana bir sır vereceğim Osman,

Saat, sıfır üç kırk.


Kısıl sesim kısıl,

Bizi burada köle ederler.


Kiralık katilimin telaşı beş’i iki geçen saat midir?

Sallanan beşikler bugünler için miydi Osman? 


Kısıl sesim kısıl,

Bize burada peşkeş çekerler.


Osman, insan için, kıraç toprakta hasat zamanı.

Ekin vermez, göze alamam yükleri.

Kökleri gözüm kesemez Osman.

Gözlerim cesaret edemez.


Yeni yaşımın getirisi, izmaritler bükülüp kağıda kavuşur. 

Öyle bir sürü ki Osman, ne görevini yapar,

Ve de görevden alır. 


Yeni yaşımda, senin var olmanın

bahtiyarlığı sarmıştır ruhumu. 


Sen orada ben burada,

Durumlarımız hemhal, 

Özlemlerimiz payidar.

Mutluluklarımız olacaksa, ilelebet olsun.


Olsun, varsın sen orada ben burada.

Dağların sükûnetinde buluşalım.

Osman.


2024 Ankara’dan kardeşim Osman’a (Muğla)