Boşluk.
Hayat…
Anlamı olması lazımken gerçekten içi boş bir kısır döngü. Dünya dönerken sizin yapacağınız hiçbir eylemin anlamının olmadığını anladığınız vakit zaten anlıyorsunuz bunu.
Dünya…
İçinde yaşayan bizler, geleceğimizi inşa etmeye çalışırken bitiyoruz aslında. Ya bizden öncekiler, onlar ne yapıyordu da ne bıraktı. İçinde ruhlarını yeşil, mavi, kırmızı ve benzeri renkleri olan bir kağıt parçasına satmış olan insanların oturduğu veya sözde çalıştığı betondan boş binalar. Dünyada harcadığımız her saat, her dakika, her saniye. Ne için? Öldüğümüzde hikayemizin anlatılması mı, yoksa mezarlar içerisinde, akrabamızın bile ismimizi mezar taşından hatırlayacağı bir hayat için mi?
İnsan…
Hayata gelmiş en günahkar varlık. Dünyayı sömüren, onu kirleten, yetmiyormuş gibi onun topraklarının içinden kendiyle aynı atadan gelenin kanını akıtan, vahşi piç bir yaratık. Kendinden başka hiçbir varlık yokmuş gibi davranan, sürekli olarak duygu değişimi yaşayan, pis, ahlaksız ve zeki mahlukat. Ben de bir insanım. Egom var. Durmadan dünyayı sömürüyorum. Çünkü bizden önce gelen de aynısını yaptı…