Bir masada oturduk, beraber ağlıyoruz. Söylenenler çok güzel, hiçbirine inanmıyoruz. Tüm vücuda yayılan, onu hareketsiz kılan vahşi bir acının en fazla ne kadar dayanılabilir olduğunu tecrübe ediyoruz beraberce. Daha önce çektiğimiz tüm acıları hatırlamaya çalışıyoruz ister istemez kıyas yapmak zorunda olduğumuzu düşünerek. İkimiz de eskimiş bir acıyı hissedemiyoruz. Bir yandan da acı çekebildiğimiz için şükrediyoruz. Omuzlarımızdaki yük azalmamış olsa da birbirimizle paylaşabildiğimiz için şanslı da hissediyoruz kendimizi. Ömrümüzü sürekli bir şeylere direnerek geçirdiğimizi hatırlıyoruz. Birbirimize fark ettirmeden gülümsüyoruz. Gülebilmeyi hatırlamıyoruz. İkimiz de biliyoruz çok yakın ve çok uzak bir zaman arasında, çiziklerle dolu kenarları su toplamış bu eski yuvarlak masada karşı karşıya oturup birbirimizi anlayacağız. Alıştığımız huzursuzluğumuzu daha çok benimsemişiz, ağlıyoruz. Neyse ki karşı karşıyayız.