Düşüncelerimizi yazabiliriz ve elimizden geldiğince de kelimelerin yardımıyla hissettiklerimiz betimlenebilir orada,

bir tuvale de resmedilebilirler elbette, bir notada sese dönüşebilirler de, fakat anın içinde o düşünce ve hislerin bizde bıraktıkları gerçek kalıntıların izleri sadece bize özeldir, sadece biz biliriz bizde açtıkları boşlukların yerini. Dil bilgisini güzel kullanabiliriz, kelimeleri toparlarız ve okunuşu arı hale getirmek adına edebiyatın ışığından yararlanabiliriz; renkleri içimizdeki karanlıktan ya da ışıktan geçirerek yansıtabiliriz tuvallere, bir taşı gözyaşlarımızın liderliğinde oyabiliriz sabahlara kadar konuşabiliriz, durmadan kendimizi anlatabiliriz kalabalıklara ya da yalnız bir tek kişiye, sadece bu kadar; fakat içimizde olanlar bir yöntemin kesinliğinde süregelmez, orada olanlar bir betimlemenin basitliğinde gerçekleşmez. Bir imge tasarlarız; o imgeye yükleriz bütün ağırlığımızı ama bunun son derece sahte olduğunu bilir büyük bir yanımız. Çünkü hâlâ içimizdedir ne oluyorsa, biten ve sonlanan bir şey yoktur hiç. Biten ve bizden ayrılan bir anlayış mektubu yoktur. Sanat yoluyla arınmak ya da iyileşmek son derecede yalandır bu yüzden. Bizi okuyanları, resmettiğimiz manzarayı görenleri ve bestelediğimiz müziği işitenleri vs.. Kandırarak kendimizi avuturuz; bizi anlamayacaklarını ve kimsenin kimseyi anlamayacağını bilerek yaparız bunu. Konuşarak hiçbir his dökülmez içimizden, hisler bizimle olmaya devam ederler. Bütün var oluşa hükmeden şeyin sessizlik olduğunu; sessizliğin de uçsuzbucaksızlığın kayıtsız yankısı olduğunu düşünüyorum. Hissetmenin çaresizce içe doğru ya da gökyüzüne doğru bağırmak olduğuna inanıyorum. Bir insan var olmayı ya da hiçliği düşünsün ya da düşünmesin, insanın yalnız olduğunu biliyorum. Çünkü gözlerimiz kapandığında bizden başka bir gözlemci yoktur yanımızda, başka bir taşıyıcı yoktur bizi, iç sesimiz bize aittir çünkü, doğumda ve ölümde tek başınayız belki tanrıyla konuşurken kaygıyla ve onun sessizliğine onun ıssızlığına bakarken... Anlattığınız şeyler karşıdaki kişiye kelimeler halinde gider, kelimelerin onun öğrendiği haliyle; sizin bir kelimeden beklentiniz ya da o kelimeye yüklediğiniz umut veya umutsuzluk yoktur ötekinde, aynı kelimedir herkesin kullandığı fakat aynı kelimelerin karşılıkları farklıdır herkeste; farklıdır hislerin sözlüğünde deniz ve renkler ve renksizlik ve ölüm. İçinizde olan gerçek, yalnız kendimizin deneyimlediği yoğunluk, harflerden ve kelimelerden arınmış olan acı veren hislerin ya da uçsuz fikirlerin tortusudur ve o tortuyu dışarı püskürtmek ya da bir başkasının avuçlarına bırakmak olanaksızdır. Bizde olan his bizde kalır nesneleşemez. Bir psikoloğun bizi dinleyişi de yalandan ibarettir bu yüzden, oyundur.

O, seleflerinin ona bıraktığı kitapları okumuştur, iyi bir gözlem yeteneği olan biridir ama bundan öteye geçemez, bize uyduruk bir ilaç yazar, hüzünlenir ya da etkilenir bu kadar. Her şey bittiğinde, kendimizle başbaşa kalırız. Konuşma süresinin uzunluğu anlaşılabilme ve anlayabilme ihtimalimizi yükseltmez, konuşma süresi kısa tutulsa da sonuç değişmez. İnsanın kendine dair kendinin de anlamadığı, adını koyamadığı, çözümleyemediği bir türlü üstünü çizemediği ya da karşıkoyamadığı nereden geldiğini de bilmediği çöküşleri veya başka bir yere/zamana sıçrayışları olabilir, işte bunlar nasıl anlatılabilir? Bir başkası nasıl çarelendirir bizi ya da eşlik edebilir bize yalnızca duyarak ve söylediklerimizi tekrar ederek mi? Kafa sallamak ve karşımızdakinin gözlerinin içine bakmak, oyunun dekorlarını tutabilmek ve oyunun devamlılığını sağlayabilmek adına geliştirdiğimiz rollerdir, mecburen.

Her şey güzel ve tam görünürken, başka uçlardaki başka kısımlardaki çatlamaları, ezilmeleri, çürümeleri, erimeleri göremeyiz. Her şey mutlu görünür, her şey yerinde ve hazır, yola çıkan bir yolcu gibidir, her şey kucaklaşmaya son derece isteklidir ama içte olan, bekleyişler ve sonsuz uykudur.

Gecede ruhumuz bütün nedametiyle gözlerimizde birikir ve hiçbir aşk ya da kutsal şiir çözüm sunamaz olur. Hiçbir elin uzanışı rahatlatmaz olur biricik endişemizi. Düşünmek ve hissetmek istem dışına çıkmışsa, asla geri dönemeyiz doğduğumuz ana, köklerimiz çoktan yerinden çıkarılmıştır. Nereye gideceğimizi bilmediğimiz bir yolculukta, kimseyi anlamayacağımızı ve sizi de bir başkasının anlayamayacağını bilerek yürürsünüz; size sadece gülücükleriniz eşlik eder, gülücükleriniz yardım eder adım atmanız adına. Yanınızda nafile taşıdığınız aynalardan kurtula kurtula, yalnız kırık yansımalar, duvarlar ve yankılarla...