“Kıvılcım yetmez, âteşte yanmak gerek.” 

 

“Hiçbir duygu, bizzât yaşanmadan tam olarak hissedilemez ve anlaşılamaz. Ancak empati kurarak yapılan bir tahmînden ibâret kalır.” 

 

Heybemdeki tüm sözcükleri harcadım. Kâh uzun kâh kısa cümleler kurdum. Duygularımın her zerresini anlatabilmek için nefesimi tükettim. Mutluluğu da sevgiyi de; acıyı da hüznü de bir insân gibi konuşturdum âdetâ. Duygularımı yaşarken dolan ve taşan kalbimdi, anlatırken gözlerim... Hissettiğim her bir duyguyu; ne kadar çok kelime sarf edersem edeyim, ne kadar çok cümle kurarsam kurayım tam anlamıyla anlatamadığımı anladım. Ve hiçbirinin tam anlamıyla anlaşılamadığını. 

Her duygu, engin bir deniz... Hakîkaten “Anladım.” diyebilmek için anlamak eyleminin içindeki o ânı bizzât yaşamak, yani yaşanan duygu her ne ise yaşandığı ânın içinde olmak, onu iliklerinde hissetmek ve o duygunun ateşinde yanmak gerek. Çünkü âteşinde yandığın duygunun sâkini, yanmadığın duygunun misafirisin.