Anlatılmaz dert, dertsiz insana. Anlayamaz seni; neler yaşadığını, neler çektiğini. Tahmin etmeye çalışır sadece. Tahmin etmekle de olmaz bu işler zaten. "Boş ver, geçer," der ya da "Ağlama, değmez," der. Ama ne geçmeyeceğini bilir ne de ağlamanı durduramadığını. Dertsiz insan sana ne rakı masasında eşlik eder ne de türküler söyler. Anlatma derdini dertsiz insana. Tutmak istemiyorsan içinde, acılarını gülüşlerine sığdıran insanlara anlat, arada bir dalıp giden ama sorulduğunda "Uykum var." diyen insanlara, ansızın gözleri dolduğu zaman o yaşlar düşmesin diye gökyüzüne bakan insanlara anlat, bu insanlar sana ne boş ver der ne ağlama. Hem sana rakı masasında türkü de açarlar, şiir de okurlar. Bilirler çünkü içinde kabuk tutmuş o yaranın nasıl can yaktığını. Bazen yutkunamadığını bilirler. Derdin aşksa eğer vururlar kadehe, derdin dostluksa uzun uzun konuşurlar seninle ama derdin ana ya da babaysa türkülere bırakırlar kendilerini, omzunda bir el hissedersin sadece, o kadar. Bilirler çünkü ana baba yokluğunun ne kadar can yaktığını.
Öyle işte, anlatacaksan derdini, dert çekmiş insana anlat, o da mı yok? Ağaca anlat, çiçeğe anlat, bir kediye ya da köpeğe anlat ama dertsiz insana dert anlatma...