Annem Ölmüş

Sabahın üçünde çalan telefon ile uykumdan uyandım. Gerçi ne zaman uyumuştum ki? Rüya mı görüyordum? Yoksa hayat gibi uykumda kapkaranlık mıydı? Daha önemlisi, bu saatte beni kim arıyor olabilirdi? Ayamamış vaziyette yatağımdan zor da olsa kalktım. Adımlarımı, rahatsız edici sesiyle beni yanına çağıran telefona doğru atmaya başladım. İçime düşen kurt yüzünden telefonuma ulaşmam sadece birkaç saniye sürmesine rağmen sanki asırlar geçmişti. Arayan Babamdı. Sesini en son duymak istediğim kişi beni arıyordu. Ne kadar görmezden gelmek istesem de kalbim ''telefonu açmalısın'' diyordu. Önemli bir şey olabilirdi. En azından neden arıyor, öğreneyim bari düşüncesiyle telefonu elime aldım ve çağrısını kabul ettim. Beni arayan kendisi olmasına rağmen ölüm sessizliği hakimdi. Sanki sonsuza kadar telefonunda başında onun konuşmasını bekleyecektim. İçimden yeter artık dedim. Daha fazla dayanamayıp:

''Baba, orada mısın? Bir şey mi oldu? Neden bu saatte aradın?'' diye sordum.

Telefonun diğer ucunda olduğunu anlayabiliyordum. Nefesini duyabiliyordum. Bir kez daha sormak üzereydim ki ‘‘Oğlum’’ diye seslendi. Sağır biri bile sesindeki acıyı hissedebilirdi. Duygu belirtisi göstermemeyi görev edinen babam ağlamaya başladı. Babaları bilirsiniz. Güçlü görünmek zorundadırlar. En azından öyle görünmek zorunda olduklarını hissederler. O gece telefonun diğer ucundakinin babam olduğuna inanamadım. Öylesine zavallı, öylesine güçsüzdü ki sesi konuştuğum kişinin babam olamayacağını dahi düşündüm. ''Baba neler oluyor, lütfen söyle bana'' diye bağırdım. ''Oğlum'' dedi, ''Annen öldü.'' İşte o an dudaktan dökülen kelimelerin ne kadar tehlikeli olabileceğini öğrendim. Zaman durmuşçasına olduğum yerde kalakaldım. Az önce annemin öldüğünü işitmiştim. Üzerimdeki şoku biraz da olsa atlatabildikten sonra hiçbir önemi olmamasına karşın ‘‘nasıl oldu baba?’’ diye sordum. Olanları dinledikten sonra ‘‘geliyorum’’ dedim ve telefonu kapadım. Odada yapayalnız olmama rağmen ağlayamadım. Duygularımı saklamam gereken kimse yoktu. Kendimle baş başaydım. Göz yaşlarım akmıyordu. Annemi çok seviyordum. O zaman neden gözyaşlarım akmamak için ısrar ediyordu? Soruma cevap bulamadım. Daha fazla oyalanmadan hazırlanıp evden çıktım ve bizimkilerin yanına gittim. Eve vardığımda başta zile basamadım. Karşılaşacağım ev manzarasının hoş olmayacağını biliyordum. İstemeye istemeye elim zile gitti. Kapıyı açan abimdi. Gözleri kıpkırmızıydı. Babamı ve abimi gördüğüm an duygularıma söz geçiremeyip, oyuncağı elinden alınmış küçük bir çocuk gibi ağlayacağımı düşünmüştüm lakin bir kez daha ağlamadım. Annemin tabutunu omuzlarımda taşıdım. Cansız zayıf bedenini toprağa gömdüm. Yine de ağlamadım. Sanki göz yaşlarım kurumuştu. Etrafımdaki herkes duygusuz biri olduğumu düşünmeye başlamış olmalıydı. Günler geçti. Misafirler ağırlandı. Hayat enerjisini kaybetmiş evde kalındı ve sonunda gitme zamanı da geldi. Annemin son nefesini vermesinin üzerinden iki ay geçmişti ve tek bir damla göz yaşı gözlerimden akmamıştı. İki ayın ardından bazı evrak işlerinden ötürü başka şehre gitmem gerekti. Uçak piste iniş yaptığı andan itibaren an garip hissetmeye başladım. Bu garip hissiyatın altında yatan nedeni biliyordum. Ne zaman bir yere gitsem annem vardın mı oğlum diye beni arardı. Uçağın durmasıyla telefonu açtım. Arayan yoktu. Kimse beni aramıyordu. Aptalcaydı, biliyorum ancak sanırım içten içe annemin beni arayacağını umuyordum. Sırasıyla bavulumu aldım. Havalimanından çıktım. İstediğim yere gidebilmek için otobüse bindim. Telefonum neden çalmıyordu? Kendimi dakika başı telefona bakarken buldum. Bekliyordum. Onun aramasını bekliyordum. Otobüsten de indim. Kalacağım hotele giriş yaptım. Resepsiyondaki kısa bekleyişin ardından görevliden oda kartımı aldım ve odaya doğru adımlarımı attım. Kaplumbağa hızındaki asansör sonunda kalacağım kata geldi. Asansörün kapısını ittim. Oda numaramı bulabilmek için gözlerimle etrafı kestirdim. Kapıyı açtım. Yorulmuştum. Eşyalarımı bir köşeye bıraktım. Odadaki sandalyeye oturdum ve beklemeye başladım. Tek yaptığım oracıkta oturup beklemekti. Saatler geçti ama telefonum çalmadı. Annem vardın mı oğlum diye sormak için oğlu aramadı. Göz yaşlarım kendi iradesi varmışçasına yavaşça akmaya başladı. İşte o an anladım ki: Annem ölmüş...    

Cevdet Güner