Servisten iner inmez ayakkabısının yarısı çamura battı, sıçrayan çamur takım elbisesinin pantolonuna küçük küçük kahverengi lekeler bırakarak hoş geldin köy okulu öğretmeni demişti. Öğretmen gençliğinin baharında, seyrek sakalını tıraş etmiş, ceketin iç cebine birisi mavi diğeri siyah kalem iliştirmiş, çorabını takımıyla uyumlu seçmiş, kravatını gevşek bağladığı için kravatı sağa doğru kaymış vaziyette önünde tecrübeli öğretmenler arkadan da kendisi okul binasına doğru yürüdü. Etrafını süzerken kendisine bakan öğrencilerin gözlerinin içinin parladığını görünce ilk dersin bir an önce başlamasını istedi. Binaya doğru yürürken tekrar çamura basmamak için tedbiri de elden bırakmıyordu. Binaya girer girmez pantolonun paçasındaki çamur lekelerini silmek için lavaboya yöneldi, musluğu açtı, su gelmedi. Diğer musluğu açtı, yine su gelmedi. Birazdan gelir herhalde diye düşündü, muslukları kapatıp çıktı. Öğretmenler odasına girdi, öğretmenlerle tanıştı, öğretmen arkadaşları iyi dileklerde bulunduktan sonra cümlelerini alışırsın hocam ile bitiriyordu. Neye alışacaktı? Susuzluğa mı? Öğretmenliğe mi?
İlk gün, ilk ders. Sınıfa girdi, öğrencilerin ayağa kalkmasını garipsedi. Halbuki yıllarca kendisi de ayağa kalmıştı, yine de mahçup hissetti. Günaydın der demez oturmasını istedi çocukların, kendini tanıttı. İlk dersi olduğunu dolayısıyla da ilk öğrencilerinin kendileri olduğunu söyledi. Çocukların hayran hayran baktığını hissedince yüreğindeki sıcaklık yüzüne tebessüm olarak zuhur etti. Ayakta bir süre dolaştıktan sonra öğretmen masasına oturdu. Sınıf listesini eline aldı, hem yoklama alayım hem de çocuklar kendini tanıtsın diye düşündü. Çocukların adını ve soyadını, ileride ne olmak istediklerini ve eklemek istedikleri bilgi varsa söyleyebileceklerini söyledi. İlk öğrenci ayağa kalktı, düzgün bir türkçeyle,
- "Feride K., 8 kardeşiz, ileride edebiyat öğretmeni ya da astronot olacağım öğretmenim."
Feride'nin gözlerindeki ışık, tüm dünyayı aydınlatırdı.
-"Çok güzel, astronot olursan bize el sallar mısın uzay boşluğundan Feride?"
-"Göremezsiniz ki öğretmenim. ( gülerek)"
-"Ben görürüm Feride, ben görürüm."
Öğrenciler kendisini tanıtırken erkek öğrencilerden bir tanesi 2 kardeş olduğunu söyledi. Feride parmak kaldırdı, az önce gözleri parlayan Feride'nin gözlerinden ateş fışkırıyordu.
-"Evet, Feride."
-"Öğretmenim İbrahim 2 kardeş değil, 7 kardeş, kız çocuklarını saymıyorlar."
Feride'nin gözlerindeki ateş, öğretmeninin gözlerine de yansımıştı.
-"Kız kardeşlerini neden söylemiyorsun İbrahim."
-"Bilmem, öyledir hocam."
-"Seni kim doğurdu İbrahim?"
-"Anam doğurmuştur hocam."
-"Anneni yok mu sayıyorsun İbrahim."
İbrahim utandı. Feride galip gelmiş gibi İbrahim'e baktı.
Öğretmen herkesin eşitliğinden bahsetti. Öğretmen matematikten daha önemli olan dil, din, ırk, cinsiyet ve renk kavramlarından bahsetti. Öğretmen İbrahim'den sonra anladı ki yapılacak çok iş vardı. Öğretmen arkadaşlarının alışırsın hocam dediği iki kelimelik cümlenin ne kadar geniş kapsamlı olduğunu anlamaya başlamıştı.
Öğretmen listeyi okumaya devam etti.
-"Vahide."
-"Vahide büyüdü hocam. Artık gelmeyecek."
-"Nasıl büyüdü? Neden gelmiyor."
Sınıfta bir sessizlik oldu. Öğretmen Feride'ye baktı. Feride utanmıştı ve sinirliydi.
Öğretmen sorusunu yineledi.
-"Büyüdü ne demek?"
-"Öğretmenim yani fiziksel olarak büyüdü. Nişanladılar Vahide'yi."
Öğretmen duyduklarına inanamadı. Dizilerde ya da filmlerde oluyordu bu olaylar. Çok eskide kalmamış mıydı? Kafasında inanılmaz sorularla mücadele etti. Neredeyim ben diye düşündü. Öğretmen listeyi kontrol etti. Sınıfta iki kişi daha vardı büyüyen!
Sınıf listesini kontrol ederken 30 kişilik sınıfta sadece dört farklı soyisim vardı. Hepsi akraba ya da kardeşti. İkiz olan kardeşlerin aynı sınıfta olabileceğini normal karşılıyordu ama aynı sınıfta üç kardeş vardı. Necmi, Yılmaz, Güler.
-" En büyük hanginiz?"
-"Aynı yaştayız öğretmenim."
Öğretmen düşündü.
-"Üçüz müsünüz?"
-"Değiliz hocam."
-"Sınıfta mı kaldınız aynı sınıfa düştünüz. Yaşınız da aynı."
Feride duramadı yerinde, araya girdi.
-"Babaları 3 kişiyle evli hocam."
Öğretmen hem duyduklarına inanamıyordu hem de bu ihtimali düşünemediği için kendine kızmıştı. Öğretmen ilk dersine girmişti ve ilk dersini almıştı!
Ders biter bitmez öğretmenler odasına geldi.
-"Vahide diye bir öğrenciyi nişanlamışlar. Çocuk gelin mi olur? Nereye şikayet edeceğiz bunları?"
-"Hocam burada böyle, maalesef yapacak bir şey yok."
-"Nasıl yok? Müdür beyin haberi yok mu?*
-" Nişanına müdür de gitmişti. ( gülerek).
Başka bir öğretmen araya girdi.
-"Hocam ilk yıllarda biz de senin gibiydik. İnanın yapacak bir şey yok. Senden önce başka bir kadın öğretmenimizin canını yaktılar bu olaylar yüzünden. Köye sokmazlar seni. Karışma, dersine gir çık sen."
Çocuk gelin Vahide, kardeşten sayılmayan kız çocukları, üç eşi olan Müslüm ağa...
Korkuyla sindirilmiş öğretmenler.
Çamur sadece benim pantolonuma sıçramamış diye iç geçirdi öğretmen.
-" Alışırsın hocam."
-" Alışmadık, alışmayacağız."
(Not: Öğretmen Vahide'yi kurtardı. Vahide hukuk fakültesini bitirmek üzere. Öğretmen terör sempatizanı Fuat'ı kurtardı, Fuat uzman asker oldu. Feride astronot olamadı ama çok güzel şiirler yazıyor. Öğretmen köydeki velilerden birkaç yumruk yedi ama öğretmenin yumruğu da sertti. Zamanla sevdiler öğretmeni, okul büyüdü, lojman yapıldı. Köye oyun sahası yaptılar. Veliler öğretmenlerle voleybol maçı yapmak için akşamları bekler oldular. Öğretmen seçimlerde elinde 15-20 kimlikle gelen muhtara izin vermedi, kadınlar kendisi oy kullanacak dedi. Muhtarın önüne bu sefer veliler dikildi, dokundurmadılar öğretmene. Öğretmenin inadını biliyorlardı, uzatmadılar. Okumak için okula hiç gelmemiş olan kadınlar oy kullanmak için dahi olsa ilk defa okulun içine girmişlerdi. )
Sizler el sallayın çocuklar, sizi gören öğretmenleriniz muhakkak olacaktır.