Koştu, o kadar uzun süredir koşuyordu ki ciğerlerine çektiği her nefes bir bıçak darbesi gibi canını yakıyordu. Gözleri kararmaya başlamıştı yeterince uzaklaştığını anladığı sırada yavaşladı. Adımları uysal bir hâl aldı, alnından düşen ter damlaları gözlerini içini yakıyordu uzun süre koşmuştu, boğazı kurumuş bir yudum suya hasret kalmıştı. Gecenin bir yarısı her yer kapkaranlıktı, kasabanın üstüne çöken sis görüşünü zorlaştırıyordu, sessiz adımlarla sokakları gezmeye başladı çok uzaklarda ateş böceğinin parlaklığı gibi görünen ışığa doğru hareket etti, yaklaştığında tabelada yazan yazıyı okudu bunun bir antika dükkanı olduğunu fark etti. Cam bölmeye yaklaştı içeride iskemlede oturan yaşlı bir adam gördü, gecenin bir yarısı mum ışığının aydınlattığı az da olsa ışık eşliğinde kitap okuyordu. Cam bölmeye daha da yaklaştı karaltıyı fark eden yaşlı adam yorgun gözlerini karaltıya doğru hareket ettirdi. Hiç duygu belirtisi göstermeden ağır aksak adımlarla kapıyı açtı, genci içeri davet eden bir el hareketi yaptı. Genç içeri girdiğinde boğucu toz ve garip bir koku tüm vücuduna nüfuz etti. Bu garip koku eşliğinde bakışlarını adama çevirdi ne söyleyeceğini bilemeden aniden ‘‘Bir bardak suyunuz var mı?’’ diye sordu. Yaşlı adam hiç cevap vermeden aynı ağır aksak adımlarıyla gencin yanından uzaklaşıp mum ışığına gerek kalmadan karanlığın içinde gözden kayboldu, bir süre sonra elinde içi su dolu bardakla çıkageldi ve içmesi için uzattı. Genç tebessüm ile bardağı alıp içmeye başladı, suyu içtikçe hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu ne zamanki yeterli olduğunu hissettiğinde bardaktaki su da bitti. Yaşlı adama bardağı uzattıktan sonra ayakta dikilen gence oturmasını işaret etti. Yaşlı adam soru dolu bakışlarıyla gözlerini genç adama dikmişti, genç hiç bekletmeden söze başladı ‘‘Ailem... yani babam sürekli beni dövüp hakaret ettiği için artık dayanamadım ve evden kaçmak zorunda kaldım.’’ diye anlattı, yaşlı adamın gözlerinin önünden bir sis perdesi geçer gibi oldu sonrasında yorgun gözlerini kapatıp dudaklarından birkaç kelime döküldü. Genç ne olduğunu anlamadı yüreğinin bir yerinde güzel bir şey hissetti sanki üzerinden bir yük kalktığını düşündü.

Genç sabah olduğunu uyuyakaldığı sandalyede kasabada aralıklarla ötüp duran tavukların sesleriyle anladı. Genç adam gözlerini açtığında antika dükkanına önce bir süre göz attı, her yerde eski resimler, özel olarak yapılmış mobilyalar, tozdan dolayı yazıları zor okunan kitaplar ve daha niceleri vardı. Her yer yine dün geceki gibi kokuyordu, genç önce özel bir tütsü olduğunu sandı ama bu koku hoş kokmuyordu aksine her nefes alışında beynini uyuşturduğunu hissettiren bir kokuydu. Yaşlı adam eski saatlerin ve vazoların bulunduğu odadan elinde bir düzine kadar kartla çıkageldi, yine hiç konuşmadan bir iskemle çekip gencin karşısına oturdu. Ellerinde bulunan kartları genç adama uzattı, genç adam kartları biraz inceledi ve arkası dönük olduğunu anladığı kartların hepsinde aynı yıldız sembolü vardı. Yaşlı adam dün gecenin aksine daha dinç gözüküyordu ama genç adamın sandığından daha ciddiydi. Genç adam korkarak da olsa elini bir karta ağır ağır götürdü, çektiği kartı bir süre inceledi bir beyaz atın üstünde şövalye bulunuyordu, elinde de bayrak vardı. Kartı yaşlı adama uzattı, yaşlı adamın yorgun ve kırışık yüzünde bir tebessüm belirdi. Bir baş hareketi ile başka kart daha seçmesini istedi. Bu sefer çektiği kartta yedi tane tılsıma benzer bir işaret ve sekizinci tılsımı da yapan bir adam vardı. Kartı yaşlı adama gösterdiğinde adam bu sefer tamamı altın olan dişlerini göstererek gülümsüyordu. Yaşlı adam ‘’Bu kadar yeter’’ dedi ve kartları topladı, toz kaplamış kitapların yanına koydu. Genç adam ‘‘Bu kartlar ne anlama geliyor’’ diye bir soru yöneltti. Yaşlı adamın gülümseyen yüzü yine aynı ciddi tavrı takınmıştı ama gencin sorusunu kayıtsız bırakmadı ‘’İlk kart dün gece dileğim üzerine bir ölüm kartı çıktı, yani senin üstünde etkisi ağır olarak bulunan ruhunun derinliklerine kadar sana zarar veren biri dün gece ruhunu teslim etti. İkinci olarak çektiğin kartta ise yedi tane tılsım ve sekizinci tılsımı da yapan bir adam gördün o da şu anlama geliyor ki sana bildiğim her şeyi öğretme görevi bana verildi ve artık evin de ailen de benim.’’

Yaşlı adam son sözlerini söyler söylemez kapıdan üstü başı çamurlu hâlde bir haberci belirdi

“Dün gece sarhoş ve öfkeli olan bir adamı araba ezmiş, oracıkta ölmüş zavallı’’ dedi. Yaşlı adam baş hareketi ile gitmesini işaret etti, haberci başını öne eğip selamladıktan sonra gitti. Genç korkarak gözlerini yaşlı adama çevirdi, yaşlı adam yüzündeki büsbütün bir gülümseme ile gence bakıyordu.