Yine taktı işte kulaklığını. Kulağı ile kalbi arasında o adını bilmediği ve bilse de bir halta yaramayacağı damarlarından akan müzik yine aynıydı çünkü ne zaman yazmak istese çalmaya başlardı: Cigarettes After Sex - Apocalypse.
Belli ki kafası yine karışıktı. Çünkü asla iyiyken yazmazdı. Yazdığı tüm şiirleri ve karalamaları yorgun sebeplerdendi. Biliyordu ki o, mutluluğuna yazmazdı. Ne onu deşiyorsa, o deşilen yerin akan kanından mürekkep yapardı. Mürekkebi bittiğinde ise kendine yeni sebepler arardı.
Bazı geceler dudaklarını ısıra ısıra ağladığı olurdu. Sonrasında iyi olduğunu ispatlamaya çalışırcasına gereksiz bir neşeyle başladığı sabahları. Bastırmaya çalıştığı ne varsa geceleri geri gelir, kalemini doldurması için baş ucunda bekler ve fısıldardı:
"When you’re all alone
I will reach for you
When you’re feeling low
I will be there too"
Çağırmıştı işte yine kendi küçük kıyametini. Yine neyi kusacaktı acaba, neyi dökecekti bembeyaz kâğıdın tam ortasına?
Çok yorulmuştu ve biliyordu, bu fiziki değildi. Anlatacak birçok şeyi varken sanki dinleyeni yoktu hiç. Bu yüzdendi kendi küçük kıyametini sevmesi. Bu yüzdendi kendini toparlayamaması, dudaklarının parça parça olması. Yoksa, mürekkebi olmasa nasıl yazardı?