Taa en başa dönüyordu. Ordan toparlayıp gelecekti şu ana. Derinden tutturduğu pamuk ipliğine bağlı duygularını, kırılmışlıklarını ordan en baştan toparlayıp gelecekti, gelmeliydi. Bunu en azından kendisine borçluydu. Kendisini anılarından ilk tanıdığı ana döndü. Bir gece ansızın uykusundan korkarak uyanmıştı. Korku.. İlk tanıdığı duygu buydu. Rüya görmüş olmalıydı. Neydi acaba? Onu bu duyguyla tanıştıran neydi? Hoş düşünse de hatırlamayacaktı. Sonra bisikletten düşüşü geldi aklına. Dizleri ve kolları yaralanmış annesine vereceği cevabı düşünmüştü can acısı dışında. Açıklama.. Sonraki duygu buydu . Anlaşılmak. Arkadaşlarıyla oynarken gece geç vakite kalmış söyleyeceği yalanı düşünmüştü. Yalan.. Okulda aşık olduğu çocuğa geldi. Montlarını üst üste asıyordu. Farkedilme... Onu görünce kalbi hızlı hızlı atıyordu. Heyecan.. Düşük not alıyor ve üzülüyor. Üzüntü... Annesi sinirlenince gidecem diyor, kaldıramıyorum diyor yüzüne yüzüne. Çocuk kalbi, çocuk aklı. Terk edilme korkusu.. Bekliyor uzun uzun ne zaman gerçekleşecek kehanet ne zaman gidecek anne. O gitmeden ben gitmeliyim diyor. Yola çıkma arzusu başlıyor. Önce ben gitmeliyim düşüncesi.. Ait hissetmeme.. Kalkıp sigarasını yakıyor. Korku ve ait hissetmeme arasındaki duygu geçişleri onun kendisini anlamaya itiyor. Kaç kişi benim gibi diye de düşünüyor. Gülüyor. Biliyor ki kendisine özgü bu duygular onu onunla merhaba dedirtiyor. Merhaba! Ben geldim