Arada kalmak işkencedir. Yaşam bir uç ölüm ise diğer uçsa arada kalmak işkencedir derler. Bir şeylerimin eksik olduğunun hep bilincindeydim. Her şeyden biraz vardı ama hiçbir şeyim tam değildi. Tam kötü ya da iyi olamamak, sadece insanın kendine zulümdür. Ben de öyleydim her şeyin arası. Narsist miydim ? Evet. Ama tam olarak da değildim, yarım bir narsistim. Vicdan sahibi bir narsisttim. Duygusal mıydım ? Belki, ama bazen hiçbir şeyin beni üzdüğünü düşünmezdim. Umursamaz bir çapkın ya da naif bir romantik miydim ? Hayır, ikisinden de biraz vardı ama hiçbirinde tam değildim. Hayatım boyunca bu arada kalmışlıkları yaşadığımı biliyordum. Çok da farkındaydım kendimin sadece ne yöne gideceğini bilemeyen, tam olarak hangi kalıba sığacağını bilemeyen en sonunda ortada kalmış iki yolu da yürüyememiş biriydim. 


Kendime acımıyorum, acıma duygusu olarak da tam değildim çünkü. Bir sokağın ortasında kemiklerim kırılana kadar, kaburgam akciğerimi delene kadar dövülmeyi hakettiğimi düşünüyordum. Her zaman işler kötü giderken acınacak duruma gelirseniz sorumluluğu başkasına atmak kolaydır. Kaburgalarınız kırılır akciğeriniz kanla dolar ve ayağa kalkıp dersiniz. “Hepsi onların suçu ben sadece mağdurum” ve herkes size acıyarak yardım eder. Ama içten içe biliyordum, farkındaydım ayağa kalktığım an diyeceğim tek cümle “bunların hepsini hakettim bana acımayın” olacaktı. Tam olarak da dürüst de değildim, beni dövmeleri için çok fazla tahrik etmiştim. Acınacak mı ? Tam olarak acınacak halde de değildim.


Tanrım işkence gibiydi, bu ve bundan önceki üç gece. Yarım kalmışlıklarımı tam hissettiğim üç koca gece. Bir yanım bir yanı diğer yanım diğer yanımı gösteriyordu. Sıkışıp kalmıştım. Fevri hareket edip öfkeli hareket etmiştim, aynı zamanda bunun doğru olmadığını telkin ediyordum kendime. Çok üzmüştüm onu, ağlarken duyarken vicdanım el vermemiş ama aklım sürekli haklı olduğumu ve onun üzülmesi gerektiğini söylüyordu. Acı çeksin istiyordum, mutsuz olsun istiyordum, gecesi berbat olsun, uyuyamasın istiyordum. Bir yanım ise başını avuçlarımın içine almak özür dilerim her şey iyi olacak demek istiyordu. Kıskançlıktan duvarları yumruklamak istiyordum, bir yanım ise ona çok güveniyordu. Bir yanım ona onu ne kadar çok sevdiğimi anlatmak bir yanım ise bu kadar çok kimseye değer verilmemesi gerektiğini sonuçta üzülenin ben olacağımı söylüyordu. Bir yanım onu terk etmek bir yanım ise hayatımın sonuna kadar yanında kalmak istiyordu. Bir yanım benim gibi önemli biri için neden başkalarından vazgeçmediğini bir yanım ise birini kısıtlayacak bir hakkım olmadığını biliyordu. Tanrım, ne çarmıha gerilecek isa kadar masum ne de çarmıha gerecek asker kadar gaddardım. En kötüsü ise en en kötüsü her şeyin farkındaydım. Her duygumun, her şeyi neden hissettiğimi neden böyle olduğunu ve ne olacağının, her şeyin farkındaydım. “İnsan nefes aldığını fark ettikçe nefes alamaz, nefesi tekler nefes alışverişi ritimsizleşir. Ve açıklar; fark ederek yaşamak fark etmeden ölmeye benzer”. Ve ben nefes aldığımın farkındaydım, nefesimin teklediğinin farkında değil, yaşadığımın ya da öldüğümün farkında değil ama işkence çektiğimin farkındaydım. Çünkü her zamanki gibi tam aradaydım