Ortaokulda öğretmenimin bir kızın yanına oturtmasıyla başlamıştı bana bakıp gülümseyen o yüzler. Bu kadar utandığımı hiç hatırlamıyordum. Bu olay beni o kadar etkilemişti ki lise yıllarım boyunca bir kıza bile selam vermeden geçmişti ömrüm. Çünkü bizi yetiştiren toplum karşı cinsi bir mesafe olarak görmüştü bize. “Ahmet ile Selin konuşuyor, kesin sevgililer” sözleri hiç eksik olmazdı hayatımızdan. Sevgi çok güzel şey ama dost olamaz mıydı iki insan?
Ben hayatımda bunun eksikliğini hep yaşamıştım. Azalmıyordu bu eksiklik hayatımda. Üniversite yıllarına geçmiştik. Bir proje ödevini hazırlayan sınıf arkadaşımın bilgisayarına virüs girdiği için sunumunu açamamış hüngür hüngür ağlıyordu. Ben bu durumu çözebilirdim ama bir türlü ona, yardım etmemi ister misin diyemiyordum. Ağladığı için lavaboya gittiğinde bilgisayarından sunumunu açıp çekilmiştim sırama. İlk gördüğünde şaşırmış bir tepkiyle şöyle dedi:
-Kim yaptı bunu?
-Ben yaptım.
-Bana bu iyiliği neden yaptın?
O an beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Çünkü ben onu sadece üzülmesin düşüncesiyle yapmıştım. O benim sınıf arkadaşımdı ve en önemlisi bir insandı.
İnsan olmak bu kadar zor muydu? Sevgi sadece aşk mıydı? Çok sevdiğimiz, onun için her şeyi yapabileceğimiz bir karşı cinsten arkadaşımız olamaz mı?
Olur elbette diyeceksiniz. Evet olmalıydı. Ayşe, Pelin, Mustafa ismi ne olursa olsun önce insan demeliydik, önce onun kalbindeki iyiliğe bakmalıydı insan.
Bir kız sana mesaj atıyorsa senden hoşlanmak zorunda değil. Belki sadece seninle dertleşmek istemiş olamaz mıydı? Neden biz bu düşüncelere sahip olarak yaşamak zorundaydık ki?