Tamamen karanlık bir odada siyah bir şey aramak gibiydi aradığımı bulamamak

Tatsızdı, kokusuzdu. Su gibi, hava gibi..

Odanın karanlığı ile göz bebeklerimin koyuluğunun bütünleştiği yerde, 

Hislerimin hissizleşmeye başladığını hissediyordum..


"Bir kum tanesi miydim içinde çölün derdini taşıyan." 

Veya bir kar tanesi miydim?

'Bütün kar taneleri eşittir.' diye haykıran.

Bir gün ışığıydı bütün parlaklığı ile fikrime gölge düşüren ve beni davamdan döndüren...

Aslında gün ışığıydı haykırışıma çareyi bulan.


İçimizdeki karamsarlığa hükmetmeye çalışırken, dışarıdaki karanlığa esir düşen birer fotonlara benzer bazen hayatımız.

Işıl ışıl yanmak isteyen cürmüm kadar parıldayabilen...


İnsan yeni şeyler mi aramalı?

Yoksa elindekine sıkı sıkı sahip mi olmalıydı?

Ya da kendi gibi yananlarla/ yanmak isteyenlerle bir mi olmalıydı?

Yahut görebilmek için gözlerini mi kapatmalıydı?