Bugünlerde her şeyin tam tersine dönmesini istiyorum. En başında her şey bana mantıksız ve olanaksızmış gibi geliyor. Sanki görünmeyen ama çok kalın, bana belirli bir oyun alanı veren iplerle bağlıymışım da; çok önceden çizilmiş sınırlar içinde sürekli bir kendimi kandırma halindeymişim sanki. Ancak bu durum, bugün itibariyle değişmek zorunda; ben, insanlığın sınırlarından geçmeye geldim.

*            *            *

Başaramadım. Başvurduğum bütün zıtlıklar; nefret, öfke, ihanet, her şey ama her şey biraz iyiyi barındırıyordu içinde. Tek başlarına -lanet olsun ki- onları tanımlayamadım. Gecenin bir yarısında yüksek sesle konuşan yan komşuma dair içimde uyanan öfkeyi bile üst komşumun övünülesi sessizliğiyle kıyaslıyordum. Kan gövde bir coğrafyanın tam göbeğinde yaşarken bile aslında çok uzak olmayan bir Avrupa ülkesinin hülyası içinde öylece devinip duruyordum. Belki de gerçek buydu; insanın salt iyi olabilmek için kötünün ne olduğunu anlaması ve -bir nebze de olsa- onu benliğinde hissetmesi gerekiyordu, başka yolu yoktu.

*            *            *

Denedim. Kötü olmak her anlamda iyi olmaktan daha kolaydı. Üzmek: alelade insan devinimlerinden, ağızdan çıkan o kadar kifayetsiz ve yine o kadar niteliksiz bir çift sözden; belki doğuştan belki de sonradan edinilmiş, ama her ne olursa olsun insanı çepeçevre saran ‘bencillik’ arzusundan başka bir şey değildi. Evet, yapabilirdim bunu. Oldu da, baştan ayağa kötü tanımları içinde hayat bulan bir kertenkele haline büründüm. O zamanlarda, bir cüzdanın içine sığıyordum kalıbımca ama ederim cüzdanın pahası etmiyordu.

*            *            *

Değiştim. Artık ben, kötü olan ‘ben’de olan her şeyden uzaktım. Elimde karşılaştırmak için bir örnek, iyiyi tanımlamama olanak sağlayabilecek bir kavram vardı.

*            *            *

Olmadı. Kendi dünyamda yarattığım ve sonra öldürmeye yeltendiğim tüm kavramlar aslında benim haricimdeki bir dünyada izler bırakıyordu. Kendimi, başkalarından soyutlayamıyor, aksine yine onlar sayesinde var olabiliyordum. Dünya’nın en muhteşem gökyüzü ona bakan insanlar olmadıktan sonra bir anlam ifade etmiyordu; aynı, henüz okunmamış bir yazının aslında bir öneminin olmadığı gibi.

*            *            *

Yanıldım. Tek başıma yaşayabileceğim düşüncesiyle çıktığım yolda, bana kim olduğumu hatırlatabilecek işaretler bulamadığım için kayboldum. Ben, tek bir vücuda toplanmış Hansel ve Gratel’im bir bakıma; cadı ise önümde bütün görkemiyle duran benliğimden başkası değil... İşin kötü yanı, ardımda tek bir kırıntı bile bırakmamışım.