Senin bir yabancıya böyle hükmedeceğini sanmanın çocuksuluğu kurtarıyor gününü. Bir başka yol olabilirdi ışığa. Gündüz ondan doğardı asıl. Böyle yarı bulanık bir gün kimin işine yarar? O ki senin yüzünden başka bir şeyini bilmiyor. Nerden bir yaratıcı olacaksın onun sözleri için? Şehre inerken gözlerinle insanların üzerine silah doğrultur gibisin. İnceliyorsun yüzleri.Bak, batıyor güneş. Sen sadece bir saatlik iş yaptın. Çemberin daralıyorken duyduğun sözlere bir anlam yüklemeye çalışıyorsun. Öyle değil. Arıkça olana anlam yüklemek onun anlam bulması değil. Kitaplardan çıkardığın cümleler yol gösterici olur mu bir gün? Sadece onların anlamı yüklenebilir bir boşlukla zenginlik taşır. O zamanlarda gün de doğar. Sabahı beklemekten gecelerin karardı. Tatmadın gerçeği. Ya da tattın ama duyumsayamıyorsun. Katı olana saydamca bakıyorsun. O zafer sarmaşıklarıyla kaplanmış evleri olanlardan daha çok göreceksin. Çünkü çoğalıyorlar her zerreden. Tohumları saçılı yeryüzünde. Hiç dikenleri yok mu? Senin zehirli dikenleri kesişin ellerini yaralıyor. Bilemiyorum ne yapmalı? Saçmalıklara bir tanesini daha eklemeli. Her zaman bir bütün olmak değil mi bunu yapmak? Duyumsa korkaklığını. Ama miden bulanıyor. Çarpık aldanışlar kuyusuna bakan gözlerin çoktan dibe inmiş. Sen yukarıda olduğun halde dipten çıkamıyorsun. Bak, arık olan nasıl parlıyor? Kötülüğüne rağmen hem de! Bulantının yan etkisi bu. Sönmen. Parlamayacaksın bulunana kadar. Kayıp süvariler de savaşa katılabilir mi? Kayıplar, zinciri olmayan tutuklular... Tadımlık bir ışık çarpması sonra aynalarından... Kayboldun. Aynı değil, senin kömürlerle boyanmış ellerinle onunki aynı değil. Sabrediliş sana sunulan mükafat. Elinin tersiyle mi iteceksin yoksa? Bak anlamın kaynıyor yüreğinde. Sadeliğinden bir karmaşa çıkarma yükünü omuzlarına yüklemen seni bilgin mi yapacak? Aldanıyorsun. Aklın bir formül bulmuş. Sade olan ölümlü olandır, karmaşığa anlamlar kendiliğinden yüklenir. Öyle mi?