kargaşanın ortasında barındırdığımız hayatın, zaman aşımına uğramadan güzel günler görmesi için uğraşırken; görkemli bir sadeliği yaşamaya vakit ayırtamayacak düzende kayboluyoruz. bir şeyleri ucunda yaşamaya şartlandırmışız kendimizi. duraksayıp düşünmek, dinlenmek yerine gözden kaçırdığımız noktaların değerini zaman geçince anlayacağımızı biliyoruz. yorgunuz, fuzuliyiz yeryüzünde ve bunun sonu yok. görkemli bir vazgeçişin kıyısında sendeliyoruz. ve bu da beni epey bi’ yoruyor. yorgunluğumun saf görüntüsü her şeyi bulanıklaştırıyor. beni yoran düşünce gücünü kontrol etmek gibi bir istek yok artık içimde, çünkü her şeyin tepetaklak olması şaşırtmıyor. iyimser yaklaşmaktan ziyade olay örgüsünün içinde savrulmayı yeni bir kurtuluş, yeni bir çıkışı yolu olarak görüyorum kendime. benimsediğim bu döngü içine hapsolduğum yanılgıların birikimiydi belki de. dünya izdihamının altında stresli bir bedeni bir adım sonrasına taşımak düşüncesi, eylemi gerçekleştirmeden dahi yorucu olabiliyor. stresi vücudumun her zerresinde hissetmek mecburiyetinde gibiyim, kendimi yorduğum durumlar karşısında sadece boş bir görüntüyle karşılaşmayı ise alışkanlık haline getirdim sanırım.