5 yaşında bir çocuk, şöyle bir görüntüye bakıp saatlerce dalıp gidebiliyor, zihninde şu küçücük kareye milyarlarca yıldız, gezegen, ufo ve uzaylı sığdırabiliyorken; 50 yaşında bir insan için, akşam üzeri açıp uyumadan önce kapadığı, sahip olduğu yüzlerce basit araçtan sadece bir tanesine dönüşebiliyor bu alet. Bedenimiz büyüdükçe bazı yeteneklerimiz nasıl da küçülüp körelebiliyor görüyor musunuz? Ben de denedim biraz önce, 25 yıl önce yapabildiğimi şu an aynı etkinlikle yapamıyorum. Artık odaklanma sürem kısa, dikkatim dağılmaya hazır bekliyor, hayallerim ufkum daha sınırlı hâle gelmiş bu çeyrek asır boyunca. Bu yüzden civcivlerimle muhabbetlerimde onları bile şaşırtacak derecede şapşalca şakalar yapmayı çok seviyorum. Parka giderken bir rogar kapağı gördüğümüzde 'Aa bakın, burası benim evimin bahçe kapısı' diyorum mesela. Yolda minik, plastik bir dondurma kaşığı görüyorum ve bir civcive uzatıp 'al bak, burnunu düşürmüşsün' diyorum ya da. Sakız çiğnerken bir civcive yakalandığımda ve sorulduğunda yanağından bir ısırık alır gibi yapıp 'yanağını yiyorum' diyorum. 'X öğretmen nerede diye sorduklarında 'yedim onu' diyorum, karnımı gösteriyorum. Saçlarımı kestirdiğimde 'Gelirken çok rüzgarlıydı, uçtu saçlarım' diyorum. Hatta evimde bir fil 🐘 bile var, ev arkadaşım kendisi. Bazen iş çıkışı beni almaya bile geliyor. :)) İstiyorum ki ufukları hep uçsuz bucaksız olsun. Hayal kurmak, hayatları boyunca günlük rutinlerinin bir parçası olsun istiyorum. Uslanmaz bir hayalperest sanatçıya dönüşsünler istiyorum, sadece bir tablo alıp evine asana değil. Çılgın hayaller kurarken aklına gelen fikri hayata geçirip yenilikler icat eden bir yaratıcıya dönüşsünler, tek yaptıkları yaratılanları alıp kullanıp atmak olmasın istiyorum. Sadece okuyan değil, yazan da olsunlar, Douglas Adams'ın olağanüstü beynine sahip olsunlar istiyorum. 'Bastıkları yerleri toprak diyerek geçmesinler', algıları hep açık olsun, küçük detayları fark edebilme yetenekleri hep aktif kalsın istiyorum. Yalnız önemli bir de kuralım var, istisnasız her seferinde sözlerimin şaka olduğunu mutlaka anladıklarından emin oluyorum. Sınırsız hayal güçleri olsun ancak hayat ile hayali de birbirinden ayırabilsinler istiyorum çünkü. Zamanla onlar da bana aynı tarz şakalar yapmaya başlıyorlar ve çok eğleniyorlar. Üstelik bu bana o kadar kolaylık sağlıyor ki çoğu zaman. Sene başında oryantasyon sürecini daha kolay hâle getiriyor en başta. 'Hayır, yanağım bende, sen sakız çiğniyorsun' diyor mesela. Şaka yaptığımı söyleyip sakızı çöpe atıyorum ve teşekkür ediyorum hatırlattığı için. Başka bir gün bir civciv sakızla okula geldiğinde de 'okulda sakız çiğnemiyorduk ama' demem yetiyor ve en inatçı civciv bile tamam diyip sakızı çöpe atıyor hemen. :)) Annesini özleyip ağlayan civcive 'haklısın, ben de sanırım filimi özledim biraz' diyorum ve ağlama krizi keyifli bir sohbete dönüşebiliyor, civcivimin de dikkati anneden uzaklaşınca günü daha güzel geçiyor.


Bir meslektaşıma sohbet arasında 'çocukken büyüyünce ne olmayı düşlüyordun?' diye sormuştum. Hep öğretmen olmak istediğini, amacına da zaten ulaştığını söylemişti. 'Hep mi?' diye sordum. 'Üç yaşında, dördünde, beşine gelince, altıya basınca, hep mi öğretmen olmak istemiştin?' Biraz düşündü ve 'Haklısın' dedi. Artık çok eskide kalmışlar, kendisi dahi unutmuş onları fakat ne hayaller kurmuş aslında. 'Aslında neredeyse her sene farklı bir şeyin hayalini kurmuştum. Şarkıcı olmak istediğimi hatırlıyorum, astronot olup uzaya gitmek istediğimi, kuaför ve kamyon şoförü de olmak istemiştim. Öğretmenlik aslında lise yıllarında hedefim olmuştu.' Fena da olmamış, arkadaşım çok iyi bir öğretmen, işini de harika yapıyor. Ancak görüyoruz ki sadece zamanında kurduğumuz hayalleri değil, hayal kurabilmeyi de unutuyoruz. Koca bir evrenin içine doğuyor ve bedenimiz büyüdükçe kendimizi bu Dünya denen gezegenle sınırlıyoruz. Keşke böyle yapmasak.