Enola Holmes, Conen Doyle’un dünyasına, dönemine bir eleştiri midir? Ne kadar doğrudur ve ne kadar eksiktir? Bu yazımda bu soruları cevaplandırmak ve filmin sunmuş olduğu feminist algıyı eleştirmek istiyorum.


Sherlock Holmes kitap serisinin kadın özne sorunu, okur ve eleştirmenlerin yanı sıra yazar ve senaristlerin de ilgisini çekmiştir. Nancy Springer, bir kadın dedektif yaratmak yerine bu eleştirilere alternatif bir evren kurarak katkıda bulunmuştur.


Sherlock Holmes’un dünyasında dahi dedektif kız kardeş: Enola Holmes.


Enola, Nancy Springer’ın 2006 yılında ''Dedektif Enola'' ismiyle yayınlamaya başladığı roman dizisinin ana karakteridir ve bu sene Enola Holmes ismiyle Netflix’e film olarak uyarlanmıştır. Kadın karakter azlığının yanında, kadınlara söz dahi verilmeyen Sherlock Holmes evreninde Sherlock’tan yaşlarca küçük kız kardeşinin özne haline gelmesine şahit oluyoruz.

Hür ve kendi benliğini doya doya yaşayan ana karakterimizin yanı sıra orijinal seriden farklı sergilenen, önemli bulduğum iki karakter var: Feminist anne Eudoria ve patriarkanın vücut bulmuş hali, tutucu abi Mycroft. Toplumsal normlara sığmayıp taşan bir annenin kızı olan Enola, annesinin yol gösterimi ile kendi benliğinin farkını doya doya keşfedip yetişen bir kadındır, bunun yanında eril zihniyetle şekillenmiş abisi Mycroft’un dayatmalarıyla da karşılaşmıştır. Bu iki karakterin çatışması ve ana karakterimiz Enola Holmes’un üzerindeki etkileri feminist göndermeler için güzel bir yol açmıştır; fakat Eudoria’nın eksik hikayesi, feminist mücadelenin ve sonuçların çarpıtılması gerçeklik için yanlış algılar doğurmuştur. Bu romantize edilmiş feminist karakteri ve hikayesini gerçeklikle harmanlarsak hangi sonuçları alabiliriz?


Romantik Feminizmden Gerçekliğe


Filmin içeriğinde yer alan, akışı büyük anlamda etkileyen Reform Yasası gerçeklikte nasıldı? 1884’te gerçekleşen Reform Yasası, beş yetişkin erkekten yaklaşık birini oy kullanmaya uygun hale getirmiş, bunun yanı sıra işçi sınıfı oy kullanma hakkına sahip olamamaya devam etmiştir. 1918’te 21 yaş üstü işçi sınıfı erkeklerinin oy kullanabilmesine hak tanınmış, kadınların oy hakkı ise 30 yaş üstündeki, mülk sahibi (Büyük çoğunlukla mülk sahibi biriyle evli.), çoğunluğu beyaz, imtiyazlı kadınlara verilmiştir. Sınıflar arası ‘’eşitlikte’’ işçi kadınlar unutulmuş, işçi kadınlar hem sınıfsal hem de cinsiyetçi dezavantajlarla karşılaşmışlardır.


Bu sonuç doğrultusunda sınıfsal imtiyaza sahip olamayan mücadelenin içerisindeki kadınların hakları sömürülmüş ve mücadeleleri pasifleştirilmiştir. İmtiyazlı kadınların, feminizmin kendilerine aitmiş gibi davranması ve patriarkanın bunu destekler nitelikteki hamleleri feminist mücadeleye zarar vermiştir. Kısmi oy hakkı başlangıç olarak görülse de hakiki eşitlik için Reform Yasası olayımızın üstünden 44 yıl beklememiz gerekmektedir. Ve beklenen yıl 1928’te kadınlara ve erkeklere genel seçimlerde eşit oy hakkı tanınmıştır.


Maalesef, ana karakterimiz Enola’nın kıvrak zekası ve şansıyla değil; daha uzun süre, süreç ve mücadelelerle var olması gereken haklar elde edilmiştir.

Reform Yasası olayı dışındaki, ince bir ayrıntı gibi gözüken fakat önemsizleştirilmemesi gerektiğini düşündüğüm, filmimizde yer alan tek siyahi kadın karakter Edith, pasif varlığıyla dönemin ırkçı ve sınıfsal politikalarını gölgelemiştir.

Yer verilmeyenleri eleştirdiğim kadar, İmtiyazlı grubun içinde olmanın cinsiyetçiliği engellemeyeceğinin örneklendirilmiş hali olan Enola’nın bu kısmına yer verilmesini de mantıklı bulduğumu söyleyebilirim. (Seçkin soyadının ayrıcalıklarını kullanmadığını da söyleyemeyiz.)

Bu kurgu, ne kadar bazılarımız için önemsiz olsa da gerçekliğe gölge düşürmektedir. Kadınların sorunlarının daha açık, daha somut örneklerle gösterilmesi ve gerçekleşen ‘’zaferin’’ tesadüfi ya da şans eseri yollarla değil de mücadeleyle elde edildiği kurguyla harmanlanarak resmedilseydi daha samimi hale gelebilirdi.


YA DA


Geniş bir perspektiften bakmak yerine, olayın bütünüyle kısıtlı ve kurgu olduğunu kabullenerek, kafanızı boşaltacak ve dinlendirecek çerezlik bir film izleyebilirsiniz.


• Sherlock Holmes evrenini kırmayacak şekilde kadın sorununun ele alındığı ve Conan Doyle’un dünyasına eleştirilerde bulunan Sherlock dizisinin (BBC-2010) orijinal adıyla ‘’ The Abominable Bride’’ (Özel Bölüm) bölümünü izleyebilirsiniz.

• Feminizm akımının temel ve geniş perspektiften ele alındığı, Bell Hooks’un yazmış olduğu ''Feminizm Herkes İçindir'' isimli kitabı okuyabilirsiniz.


2021

busrahazany.wordpress.com