Kusmazsan zehirleniyorsun.


Kusarken de boğazın yırtılıyor ama bunun üçüncü bir yolu da yok.


Bir halk otobüsünde bulanıyor miden bazen, kendini tutabildiğin kadar tutuyorsun. Aşiyan'a kadar dayanabilirsen, birkaç durak bekliyorsun. Ağzın halen doluysa, koşar adım ilerliyorsun inince ve bulabildiğin ilk yazarın mezarına kusuyorsun, sonunda içeri girince.


Kimse görmüyor. Tenha oralar.


Tutamazsan da, yapacak bir şey yok, yutuyorsun.


Yutarken göz göze gelirsen otobüste tanımadığın biriyle, bir damla yaş süzülüyor gözlerinden. Önce o kafasını çeviriyor, sonra da sen çeviriyorsun.


İnanmasınlar, sen de bazen inanmakta güçlük çekiyorsun.


30 yaşına gelmişsin, nefret etmenin ne demek olduğunu bilmiyorsun.


Ama bir öfke var içinde.

Bir yorgunluk.

Kırık bir şeyler.


Çok sevdiklerin, daha da çok sevdiklerini öldürüyor.


"Cehennem, herkesin yolu üzerindedir." derken, acaba o kitap bu dünyayı mı kastediyor?


Onlar da bilmiyor, sen de bilmiyorsun.


Bilenlerin kitaplarını toplatmışlar, bazılarını sahaf sahaf gezsen de artık bulamıyorsun.


Gün oluyor karınca gibi küçülüp, gün oluyor birden devleşiyorsun. Ayaklarını karnına çekip, kimseyi ezmemek için bir tepede gizleniyorsun. Uzaklaşınca çünkü dev de olsan, gözlerinde küçülüyorsun. En azından tehdit olarak görmezler böylelikle, en azından topla tüfekle canını yakmaya gelmezler, diye düşünüyorsun.


Küçülünce tekrar, aynısını devleşme sırası kendilerine gelenlerden bekliyorsun.


Bekleme işte.


Bekleme.


Yanılıyorsun.


Sevgin yakından fazla geliyor, birden içlerindeki şeytanları gösteren bir aynaya dönüyorsun. Dönme. Bırak.


Zaten alıştın, hep canlarına sağlık diliyorsun.


Ümidini kesemezsin belki ama, artık sen de uzaktan seviyorsun.