Hepimiz Çiçek Abbas filmindeki Şener Şen ile İlyas Salman'ın kahvedeki atışma sahnesini biliriz. Aslında sanat dünyasında da pek çok farklı ismin arasında bu şekilde atışmalar oldu. Tabii burada bahsedeceğim atışmalar Sevda Demirel'in Hande Ataizi'ne "Ne dedin sen" deyip de tokat atması minvalindeki atışmalar gibi değil arkadaşlar...


Başlıktaki "Bas Gaza" kelimelerini görüp de internette İsmail YK şarkısı aratırken bir ihtimal BuBi' Sanat'a yolu düşenler için İlyas Salman'ın atışmada Şener Şen'e karşı üstünlük kurması gibi gelişen bazı atışmalardan bahsedelim. Mesela Dostoyevski ile Turgenyev ya da Camus ile Sartre atışmasından.


Aslında Turgenyev'in 1862 yılında yayımlanan Babalar ve Oğullar kitabındaki Bazarov adlı karakterde görebileceğimiz liberal Batıcı ve Avrupalılaşma yanlılığından bahsetmek gerek önce. 1801-1825 yıllarında hüküm süren Rus çarı I.Aleksandr da tam olarak bir Avrupa yanlamacısıydı, sürekli diğer Avrupa devletleriyle iyi ilişkiler kurmak istedi. Ama 1825 yılında çıkan Dekabrist Ayaklanması ile bu isteği elinde patladı. Ardından gelen I. Nikolay'ın daha gerici ve tutucu bir yönetim anlayışından sonra II. Aleksandr'ın da 1861 yılında Rus köylülerinin kölelik sistemi olan serfliği kaldırması Dostoyevski, Turgenyev gibi yazarların içinde yaşadığı Rus siyasi tarihinin minik bir özetidir diyebiliriz.


1861 yılında kölelik sistemi kaldırıldıktan hemen sonra yayımlanan Babalar ve Oğullar kitabı ile Turgenyev resmen "Aşıksan vur saza yazarsan bas gaza" demişti ve hala Batı yanlısı olduğunu belirtmişti. Dostoyevski de durur mu tabii, 1871 yılında yayımladığı Ecinniler adlı kitabıyla ve tasarladığı Batıcı, Turgenyev'in yerine geçen karakteri Karmazinov ile Turgenyev'e bir Norm Ender Mekanın Sahibi diss'i atmıştı. Bütün bu olayların en sonunda Dostoyevski'nin ölümünden önce yaptığı Puşkin Konuşması ile Puşkin'in insanlara Rus milli halk bilinci kattığını anlatması da Dostoyevski'den önce konuşan Turgenyev'in tam olarak yüzüne "Nıııaaaabeeer" denen bir Şener Şen'e dönüştüğünü hatırlatıyordu.


Bir diğer atışma olarak Camus ve Sartre atışmasından bahsedelim. Camus ve Sartre'ın tanışıklığı 1944 yılında başlamıştı. Bayağı sıkı kanki olmuşlardı ve kendilerini hemen Entel Feridun'un varoluşsal sancıları gibi karınları ağrıyacak kadar varoluşsal sancılı muhabbetlerin içerisinde buluyorlardı. Fakat Camus biraz kaşınıp da 1951 yılında Başkaldıran İnsan eserini yayımlamasıyla tam bir Şener Şen'e dönüşmüş ve "Aşıksan vur saza filozofsan bas gaza" demişti. 


Sartre da durur mu tabii, Feyyaz Yiğit'in "Lost çok bozdu, bayağı bozdu, yani öyle böyle değil inanılmaz bozdu, çok fazla bozdu" demesi gibi Camus'ye tam olarak aynı muamelede bulunuyordu. Hatta Camus'nün Sisifos mitinde kayayı tepeye taşıyan Sisifos'a kendisini mahkum ettiğini ve ölüme başkaldırırken kendisine göre yine olmayan bir Tanrı'ya başkaldırdığını söylüyordu. Sonrasında Sartre iyice İlyas Salman'a bağlayıp suçlanacak olması gerekenin toplumsal koşullar olduğunu, insanın düşmanının Tanrı değil yine insan olduğunu, Camus'nün kendi saçması içinde kaybolarak saçmaladığını belirtince tam olarak felsefi bir "Nıııaaabeeeer" demiş oluyordu.


Aslında bu tip atışmalar müzik alanında da var. Burzum solisti Varg Vikernes'in gözdağı vermek amacıyla Mayhem solisti Øystein Aarseth'i katletmesi, Ben Fero'nun Mumble Rap yapıp Rap müziğin protest anlamını yok etmesinin ardından Norm Ender'in mekanın sahibi olduğunu açıklaması, Amerika Rap dünyasındaki West Coast ve East Coast kavgalarında Tupac Shakur ve Notorious Big gibi isimlerin öldürülmesi de aslında birer Şener Şen ve İlyas Salman atışmalarına benzetilebilir.


BuBi' Sanat'ta bu haftaki yazımızın sonlarına gelirken insanın içindeki kişiliklerin de her gün atıştığını söylemekte fayda var. Ingmar Bergman'ın Persona filmindeki doktorun söylediği, "Başkalarına karşı sen ile yalnızkenki sen arasındaki uçurum." cümlesi gibi bizim de içimizde her gün kaybeden Şener Şen'ler ve kazanan İlyas Salman'lar var. Zaten hayat da böyledir ya, Hint tanrıları olan Brahma'nın evreni yaratıp Şiva'nın sürekli yok etmesi, Hegel'in diyalektiğindeki tez ve antitez süreçlerinin tarihi sentez süreçleriyle oluşturması, Dostoyevski'nin flörtü Suslova ile ilişkisinden kaynaklı oluşan zıt karakter tasarlama ustalığı gibi biz de içimizdeki iyilik-kötülük, doğruluk-yanlışlık, güzellik-çirkinlik, zenginlik-fakirlik, ölümlülük-ölümsüzlük veya aşk-nefret sorgulamaları ile birlikte deviniriz her gün. 


Umarım içinizde kazanması gereken bütün İlyas Salman'lar da bir gün Şener Şen'lerinize "Nıııaaaabeeer" diyebilir!


Yazar: Oğuz Aktürk