yanı başımda ateşin en kızıl dumanından yaratılmış tanrının oğlu ve eski bir televizyon, sevişmedik duruyorduk öylece.

-Bu kehribarın içine mi gömülsek ölünce?

-çok da önemli değil sanki...

Küfürler ettim, ağladım, terbiyesizleştim, ruhumu kırıp batırdım ellerine... Hiç mi hissetmedin seni sevdiğimi?

Ölmek istediğim sahili sen yaratmıştın, ölemedim.

Dalgakıranların ruhu vardı hani, nerede peki?

Sende kaldı...

Bin kere nida diye bağırsam yine unuturum adımı, ruhumun bi adı yok.

Gözlerin bana çevrilince karnımdan boğazıma ateşler yükseldi, su içtim.

suyu severdin,su oldum ama dökülemedim üzerine ...

hayır hayır canımı sen acıtmıyorsun, bu eşsiz ama merhametsiz bağlantılar kesiyor damarlarımı.

üzerim çıplaktı seninle konuşurken nasıl farketmedin?

çırılçıplak sana gelmiştim, dokunmuştum tüm renklerine

kanının sıcaklığına duyduğum yakınlığa koca bi şehri sığdırmıştım.

savaşıyorduk ama ben sevişmek istedim

sonra ikimizde öldük

cesedim sana dönük görebiliyorum, şimdi inandın mı?

acı çektim, acı doğurdum

acılarımı sevdim, sonra bıraktım

göğüslerim senindi...

ellerim sana tapıyordu, her dalgada daha çok aşındım

aşındıkça arındım senden

sonra gün batışını izledim birkaç yıl, ölmüştün

güneştin,yarın yeniden doğacaktın

en iyisi geceyi seveyim

gece seni siler belki

benim yerime nasıl geçtin, güneş bendim...

beni benden nasıl çaldın

kanunsuz sevgim sana hangi gerçeklikte çarpar?