Ben bir başıma, kaç asrı tükettim bu yollarda. 

Durağı meçhul bir yolcu gibi uzuyor biçare gölgem, 

Kervan geçmeyen bu yolların asfaltlarında. 

Ağustostan kıvranırken ben,

Bir başak tanesi hatırlatmaya yetiyordu saçlarını.

Hep kurak topraklarda olduğundan otağım, 

Yağmur düşmeyeli üzerime kaç asır oldu, sayamadım!

Olsun! Su değmeyen şu yerleri gözlerimle ıslattığım doğrudur şimdi. 

Bir tokat gibi vururken yüzüme esen rüzgarlar, 

Bir kulak çınlamasıyla umutlandırıyorum kendimi

‘’Acaba’’ mı diye. 

Aklıma geldikçe maziden kalma cümleler, alt-üst ediyor beni. 

Gözlerimden yere düşen yaşlar, içimin od’u söndüremiyor. 

Beni tüketen, ömrümden yiyen zaman, 

Şu sancıyı başımdan def edemiyor.