''Aşk'', üstüne milyarlarca kitap yazılmış tek bir kelime. Aşk neydi, denemeli miyiz tekrardan, yoksa susup yazılanları okuyup kuralı bozmadan devam mı etmeli oyuna. 21. yüzyılda hâlâ düzene binmeyen bir sürü ilişki aşkla mı başlamıştı gerçekten. Siz aşkı, birinin başka birine tutsaklığı olarak mı tanımlarsınız yoksa bir elmanın diğer yarısı olmak olarak mı? Galiba çoğumuz tanımlamak için hiç düşünmedi bile. Bana göre aşk, saç köklerinin derin bir havuzda terleyerek boğulmasıydı, öyle iki çiçek, bir böcekle anlatılabilecek kadar basit de değil. Öpüşün ve gülüşün sadeliğiyle bile karmakarışıktır aşk. Aşk siyaset ilmi, iktisada giriş, felsefeye henüz başlamayıştı. Hayatın her alanında olup da hâlâ anlamlandıramadığımız başka ne vardı ki...
Hepimiz körü körüne yanmak, delicesine sevişmek isterken aşkı bir sınav gibi gördük, kuralları ezberlemeye koyulduk. Kendimizden olmayana heyecanla yanaşıp jet hızıyla terk ettik. Hepimiz bir şeylerin arkasına sığındık bahaneler ürettik, aşkı zamanla tükettik. Çok azımız romantizmi yaşamak için sarılıyor şiirlere. Aşkı hemen eyleme dökmek yerine yaşayarak tanımlamalıyız. Aşk, ismini bilmediğin iki göze bakıp kalbin taşikardideyken dizginlemeye olan çabandı.