hızlı bir soru: sizce zibilyon yıllık insan hayatında, aciz insan beyninin en büyük uydurması nedir?


mesela dünyanın düz olduğu bir uydurmadır. inanan insan için tesadüfler; inanmayan insan içinse yaratan bir tanrı fikri, uydurmadır. ya da daha basit düşünelim, mesela çok sevdiğiniz bir bilim kurgu filmi, eğer bilim kurgu kategorisindeyse -en azından şu an- uydurmadır.


ama zaten soru da bu: bunların en büyüğü hangisidir?


verdiğim örneklerden fazlasıyla alakasız ve muhtemelen çoğunuzun tepkisini de çekebilir ama yine de hepinizin kendisine şunu sormasını istiyorum: insanoğlunun en büyük uydurması aşk denilen duygu olabilir mi?


sevgilisine/eşine aşkından gözüne uyku girmeyenlerimiz inanılmaz gerildi, yalnızlar da ise "aaa yok muymuş aşk falan, e o zaman bizde sorun yok" umudu oluştu. fakat önce bi' sakin.


düşünelim şimdi beraber. farklı duyguların ortak hissiyatına aşk diyor olabilir miyiz mesela? aşk konulu şiirler yazan şairler sadece birer sanatçı. masallardaki aşka yön veren mecnunlar, ferhatlar aslında aşık değil de psikolojik olarak birer hasta olabilirler mi?


yani aslında nedir ki zaten aşk?


bu biraz felsefi bir konu. kanıtlar, makaleler çıkarıp benim "alın görün! aşk diye bir şey yok!" deme ihtimalim olmadığı gibi sizin de benzer yollarla aşkın varlığını kanıtlama şansınız yok. ama bu bir sorun değil zira yine de üstüne konuşabiliriz. 


kendi düşüncem: ben apayrı bir aşk duygusuna açıkçası inanmıyorum. sorgulanabilir olması bile benim için bu işi böyle kabul etmeye yetiyor. mesela en basit örnek, bir şeyden korktuğunuzda "acaba ben şu an gerçekten korkuyor muyum?" diye düşünmüyorsunuz. sizi tedirgin eden bir gerçek var ve çoğu zaman bunun ne olduğunu biliyorsunuz. mutluluk, üzüntü, heyecan vs. içinde bu durum geçerli ve tüm insanlarda böyle. ama mevzu aşka gelince "acaba ona aşık mıyım?" veya "acaba ona aşık mı oluyorum?" diye diye kafayı yiyen çok insan var.


başta çok eski zamanlarda evlilikleri daha çekilebilir kılmak, "bakın bu normal insan sevgisi değil, bambaşka bir sevgi, adı da aşk" diyebilmek için böyle bir his ortaya atıldığını, hikayeleriyle de toplumun ilgisini çektiği ve her devirde tuttuğu için günümüze kadar geldiğini sanırdım. sonra biraz düşününce benim için bile fazla duygusuzca bir öngörü olduğuna karar verdim.


şu anki düşüncelerimde ise bence birine sevgi duymak, cinsel bir çekim hissetmek, tutkuyla bağlanmak ve son aşama olarak kaybetmekten korkmak bir arada hissedildiğinde oluşan karmaşıklık insana daha öncekilerden farklı hissettirmiş ve buna da aşk demişler.


öyledir ki bazen hepimiz bu saydıklarımdan yalnızca birini veya ikisini hissettiğimizde "aha valla aşık olduk, geçmiş olsun" tribine girebiliyoruz. hatta bu yanılsamalar; kısa vadede ilişkilerin, uzun vadede ise evliliklerin bitmesine neden olabiliyor. benim kanaatim, günümüz tabiriyle insan kafasında kurduğu bir histen en büyük zararı yine kendisi görüyor.


veeee şimdi...


sabırla buraya kadar okuduysanız öncelikle teşekkür ediyorum ve tahmin ediyorum ki aklınızda "sen şimdi ne anlattın yani? ne kattı bu yazı bana?" sorusu oluştu.


cevaben öncelikle kendi çevreme sık kullandığım bir cümleyi size kurayım, sizi bir şeye inandırmak veya size bir şeyi kabul ettirmek gibi bir amacım yok -ki zaten bu çok genel olarak önemsediğim bir şey de değil- ama eğer beni dinlerseniz belki bir şeyler katabilirim.


aşk vardır veya yoktur ya da inanırsınız veya inanmazsınız... bu kimseyi ilgilendirmez.


burada esas konu, birilerinin hep olacağıdır. görünce heyecanlanmamıza sebep olan, içimizde kıpırtılar yaşatan, diğer insanlara baktığımızdan farklı bir gözle izlediğimiz insanlar... hepimizin hayatına girecek ve çıkacaklar. duygular beslerseniz, hele bir de karşılık alırsanız ne âlâ... daha aksi durumlar olursa ise hiçbir sorun yok.


bugün dışarıya baktığımızda "gerçek aşk" peşinde koşan, ısrarla "ruh eşi" olacağına inandığı kişiyi arayan birçok insan var. abartısız söylüyorum, birtakım insan için hayatın tek anlamı bu olmuş sanki. bazıları ise tam tersi aşık olmayı çok korkutucu bir şey olarak görüyor. hissettiği onca şeyin yanına korku eklenmiş ve inanılmaz hatalara yol açıyor. siz sokağın hangi tarafında olursanız olun bunların hepsi, takıntı haline geldiğinde insanın hem kendisine hem de ilişkilerine zarar veren hastalıklı bakış açıları.


kendimden bir alıntı: "hayat duyguları yaşamak için çok uzun, kendini duyguları yaşamaya zorlamak için ise çok kısa."


yaşınız kaç ve yaşadıklarınız ne olursa olsun aşk dediğiniz şeyi bulmak için, onu bulamamaktan korkmak için, hissettiğinizin o olup olmadığını anlamak için inanın bana hep erken olacak. ve dünyadaki insanların abartısız %90'ının yaşadığı

gibi aşk dediğiniz şeyi siz bulmayacaksınız, zamanı gelince o sizi bulacak.


ve son olarak aklınızda bulunsun: telefonda birisi sizi ararken aynı anda siz de karşı tarafı aramaya kalkarsanız biri bunu kesene kadar asla kavuşamazsınız :) görüşmek üzere.