Kendin kadar sevilmediğini sevmek mi aşk? Belki de bilinç altımızda "aşk ulaşılmayanı sevmektir" gibi bir kodlama var, kim bilir? Yoksa asıl, severken sevilmektir en güzeli. Ancak aşk tek ise, o da ilâhî olmalı değil mi? Ulaşılmayanı sevme fikri de ordan gelmeli. Beşeri aşklar en mükemmele ulaştırma gayesinde mi? Öyleyse bir beşeri O'ndan ötürü sevmeli. Güzelliğini kendinden bilip büyütmeden, kararında sevip sevilmeli. Zaten her şeyin aşırısı zarar verici olmuyor mu? Denge önemli bir unsur. Alma-verme dengesi. Bu sevgide de böyle. Veriyorsan almalısın bir şekilde, tatmin etmeli o duygu, kendi içinde bir haz varsa; ki ona aşk diyenler var. Karşılık gördüğünde tabi ki umduğu hazzı alamayınca hüsrana uğruyor olmalı. Allah'a olan sevgide ise sınırsız nimetlerini görüyorsun zaten. Sen bir veriyorsun, O milyonlar veriyor ve tatmin edici oluyor. O zaman gerçek aşk zuhur ediyor. Sen odağını değiştirmediğin sürece vermeye devam ediyorsun. Ta ki ruhuna varıncaya kadar ve diyorsun ki; her zerrem sana ait zaten Allah'ım, çevremdeki herkes, herşey sana ait, onları da seviyorum, hata gibi görünse de yaptıkları şüphe yok ki sen onları da bir amaç için yarattın ve haberdarsın, tüm yarattıklarını seviyorum, koşulsuz bir sevgiyle... Sen ile... Aşk ile...