İnsan, içinde nasıl yaşıyorsa öyle bakıyor dünyaya.


 Mevsimler gibi tıpkı, bazen capcanlı yaz gibi sıcacık akıyor karışıyor hayata bazen kıyısından bakabiliyor ürkerek gördüklerine şaşkın, bazen örtüyor en buzdan örtüsünü üstüne, dünyaya küsüyor; ama azıcık sıcaklık hissetmeye başlasın, hemen açıveriyor çiçeklerini yeniden. Ve yeniden.

Bunu fark ettiğim ilk anda yazmaya başladım bu döngüyü unutmamak için. Kimim ben? 

İnsan ancak baktığı aynada düzeltebilir kendinde gördüğü eğriliği.

Ve bunun sonucunda gözükmek istediği şekle bürür bedenini. 

Temizler, tarar, giydirir, boyar, süsler, bazen canını yakma pahasına yatar bıçak altına değiştirir. 

Tam olarak bunun aynısı ruhumuzda ve enerji bedenimizde de yaşanır. 

Şöyle ki, 

Başka bir insanda görürüz ancak kendi benimizdeki eğriliği. 

Ve bunun sonucunda da onda olana ya benzetir ya da onda görüp beğenmediğimiz hallerimizi değiştirir, "ol"mak istediğimiz insana dönüşmeye çalışırız. 

Kuantum fiziği açısından bakarsak da öyle aslında. Enerji bedenimiz, dengede olabilmek adına, yarattığı frekansa uyumlu olan diğer auraları kendine çektiği için diğer bedenle kendimizi yükleriz veya boşaltırız. Ve böylece oldurduğumuz insan yarattığımız ışıkta yol alır.

Ve "bir insan nasıl 'ol'ur''u en fazla ne kadar biliyorsan o kadar aydınlıktır dünyan. Her bedenin yaydığı enerji de oluşturduğu insan da gözüktüğü hâl de farklıdır birbirinden. 

O yüzden demem o ki ey olan! 

Bakarken bir de böyle bak karşında duran insana da aynaya da. Boşlukları doldurmaya mı, doluluğunu boşaltmaya mı geldi acaba diye geçir tüm içinden.

Bir de böyle bak.

Sevgiyle ve merakla. 

Çünkü bu çok önemli, yaşadığın dünyayı yansıttığın ışığın kadar görebilirsin. Mevsimler ve değişen dünya, olduğuna dönüşmene yardımcı sadece. 

Teşekkürle bak bu yüzden karşına çıkan tüm aynalara. 

Unutma varacak olduğun bir yer yok,

 "Aşk, sadece anlayana..."