Beyin aşkı farklı bir duygu olarak algılamaz, beyin kalıtsal olarak aşk denilen bu duyguyu yapısına almamıştır. Peki o zaman aşk yok mudur, sanatçıların uydurduğu bir şey mi? Aslında bu sorunun cevabı hem evet hem hayır. Hayır kısmı sinema ve kitaplar yaygınlaşmadan önce insanlar aşk denilen kavramın ne olduğu hakkında bilgi sahibi değillerdi. Evet kısmı da insanlar aşk denilen duygunun sadece farkında değildi, sanatçılar farkındalık oluşturdular ve aşk kavramını insanoğlunun cevherlerinden çıkardı ve onu işledi, daha farklı bir yapıya büründürdü çünkü aşk denilen kavram yalın haliyle sanata aktarılamazdı; sanatçı aşk kavramını adeta bir heykeltıraş gibi işledi ve insanlığa sundu. Peki sizce kim haklı? Doğada aşk diye bir kavramın olmadığını söyleyen bilim insanları mı, yoksa aşkın büyülü bir yapısı olduğunu söyleyen sanatçılar mı?