Huzursuz uykumdan düşer gibi uyanıverdiğimde soluk soluğa ve karanlığın içindeydim. Uykumu kaplayan terör yüzünden başımda katıksız bir ağrı vardı ve boynumdan soğuk terler akıyordu. Ne gördüğümü unutmuştum ancak korkunç hissiyatları yüreğime bir hançer gibi saplı kalmıştı.


Kasığımın üstünde yer alan koyu ve derin çizginin üzerinde parmaklarımı gezdirirken parmak uçlarımdan yüreğime bir acı dalgası doldu. Her uykudan uyandığımda yaptığım bir alışkanlıktı o izin üzerinde dolaşmak. İçimi yas duygusu kaplardı bir anlık. Yaraya, yaşam ve ölüm arasında bir anlam yüklemiştim.


Kapıdan gelen şıngırtılar düşüncelerimi dağıtırken merakla doğruldum, az sonra karanlıkta, karşımda Ali vardı. Yüzündeki haylaz gülümsemeyle, “Söğütün altında ağlarken öyle güzel hüzünlüydün ki dayanılmaz bir arzu içinde seni seyrettim,” dedi.


“Yine mi gizlice beni takip ettin?”


“Açık açık dolaşıyorum peşinden ama sen fark etmiyorsun çünkü kendi içine o kadar dönüksün ki.”


“Beni izlemeyi bırak.”


“Esin perimi terk edemem.”


Neşesiz güldüm. Kendine kırmızı şarap koyup yanıma oturdu. Karanlıktaydık, ışığı yakmamıştı. Aramızda git gide ağırlaşan bir sessizlik sonrası Ali yeniden konuştu.


“Seni seyrettiğim sırada ne zamandır içimde dolaşan o şiir kemikleşti zihnimde: Ah, narin yüreğim, söğüt dalının altında, sevgiye incinmiş, narin bir çıtırdayış.”


“Bu kederli şiir de nereden çıkıyor?” dedim merakla.


“Kavgadan.”


“Ne kavgası?”


“Yürek ve akıl.”


Kadehini elinden aldım ve bir yudum içtim, boğazımdan aşağı acılı sıcaklık indi.


“Geçenlerde aşkı kederle bir tuttuğunu söylemiştin.”


“Evet, keder ve aşk ayrı tutulamayacak kadar bir çünkü aşk yürekten doğar, yürek kederden ibarettir.”


Alayla güldüm.


“Senin aşkla bir derdin var.”


Başını çevirdi, hayali sevgilisine bakıyordu.


“Aşk da keder de sensin.”


Hayranlık ve şaşkınlık karışımı bir sesle, “Yaralanmaktan hiç korkmuyorsun,” diyebildim.


Oralarda bir yerlerde duran ve bakıştığı sevgilisine seslendi yeniden.


“Aşkın yarayı derinleştiren, açan değil.”


Omzunu tuttum ve sarstım.


“Dur ve soluklan, Ali. Ne zaman şiir ve aşk konusunda konuşsak kendini uzaklarda bir yerlerde kaybediyorsun.”


Bana döndü, ayın ışığı gözlerine düşmüştü.


“Senden başka konuşacak kimsem yok, bir tek seninle konuşuyorum, heyecanım bu yüzden,” dediğinde samimi bir şekilde gülümsedim ve eline uzandım ama tutmadım, geri çekildim.


“Tutup yalnızlığı da aşka vurursun sen şimdi,” dedim alaycı.


“Öyle, yalnızlığı genişleten aşktır. Âşık olmayan insan yalnız değildir şu dünyada.”


“Aşktan usandım,” diye sızlandım. Dudaklarında eğreti bir gülüşle sustu ama az sonra yine konuşuyordu.


“Aşk kelimesi bile yüreği kemirir çünkü aşk kemirgendir.”


Aşka dair tüm sırları çözmüş gibi konuşmasına karşılık, “Hiç âşık oldun mu?” diye sordum.


“Daima aşığım ben. Ya sen?”


Tam Ali’lik bir cevaptı.


“Biri vardı, deli divane âşık olmuştum. Yüreği kemirir dedin ya, öyle bir aşktı sahiden. Onu görünce ağzım kururdu, titrerdim. Mavi gözleri vardı, benimkilerle buluşuna ürperirdim. Zaten, “Aşk bir ürpermedir,” diye okumuştum bir kitapta. Ama aşkım sevgisiz kaldı, onun yüreğinde yer edinemedi, bilmedi, çaresiz susturdum aşk sesini, ezdim aşkı, sonra da bir daha âşık olmadım.”


Derin bir iç çektim. Anımsamak içimde zehirdi.


“Aşka küsmüşsün sen, boz bu kara büyüyü, âşık ol, korkma. Aşk, insanın varlığını anlamlandırır, tekliğini, ıssız yalnızlığını dağıtır.”


Neşeden yoksun bir kahkaha attım.


"Aşk daha büyük bir yalnızlık. Sevgi en büyük yanılgıdır, asıl kara büyü aşktır. Eğer öyle olmasaydı bir zamanlar çok âşık olduğu eşi ve canından parça kızından uzun uzun uzaklara gider miydi babam?”


“Sen çok güçlü bir kara büyünün içindesin. Ta yüreğine kadar işlemiş korkun. Aşka ürkeksin.”


“Bu kara büyüyse tesirinde kalmaya razıyım.”


Boş kadehini yere bırakıp elime uzandı, insan sıcaklığını hissetmek üşüdüğümü fark ettirmişti.


“Âşık olacaksın ve yanıldığını fark edeceksin.”


Yanılanın Ali olmasını istedim ama ben büyük yanılıyordum. Ali’nin söyledikleri hakikatti.


Konuşmamızdan iki ay sonra aşk felaketine tutuldum.