Biri olsun istedim daim hayatımda; az önce çıktığım kapıyı kapatırken de… uzaklara dalayım. Öylece ondan bahsedeyim. “çok özlüyorum onu; en çok da onun yanında büründüğüm benliğimi. Ya da bedenimin asıl ruhunu yerleşmiş şekilde görmeyi mi?” bu cümlem az önceki çıktığım evde kullandığım ses tonundan daha samimi geliyordu. Uçan bir kuşun görüş açışım kadar uçuşunu izledim. “Özgürce duruyordu değil mi?” Diye içime seslendim; o benliğime… kuşlar gelişigüzel uçmazlardı inancıma göre… her görünen kuş da özgür sayılamazdı o halde… sonra tekrar bir kuş gördüm. Aynı yöne, aynı şekilde uçan yinelenen bir kuş vakası gördüm. Yolun devamı görüş açım dışındaydı ama o yolun bir yere ulaşmak için var olduğuna inanmıştım bir kere. Kendi üzerimde düşünmeye başladım, iradem dışı. Ben. Ben nasıl görünüyordum dışarıdan… sonra yine içimden cevaplar duydum. “Bir kuşu herkes özgürlük tanımında yer verebilir ve buna inanabilirdi. Nadir kesim az önceki düşünceme inançlarını yönlendirebilirlerdi. O halde bu cevabımı kendi üzerimde de verebilmiştim. Biri olsun isterdim hep. Yazdıklarımı kendi sesimden duyarak anlatabileceğim biri. Onu anlatabildiğim ve karşılığında hiç soru almayacağım biri. Derinlemesine, iliklerinden başlayarak anlatabileceğim biri. Bakışlarından bahsedeyim uzun uzun o birine; bana bakışlarından, en sevdiği yere olan bakışından, uykusu geldiğinde göz kapaklarına yenik düşmemek için sürekli kırpışından, kendine güveni fazlalaştığında iddiası büyüyen bakışlarından ama en çok onun ela renginden. Uzunca baktığımda okyanusa benzeyen ve beni boğan bakışlarından. Daha fazlası da var; bir kış gününde gözleri benim için çöl olabilecek bakışlarından ama en çok bu haziran ortasında çöl kadar sıcak olması gereken o gözler okyanus kadar derin ve bir o kadar da buza benzer soğuk olan bakışlarından, gözlerinden… hiç bahsetmekten sıkılamayacağım en ücra yerlerinde sakladığı o gizlerden, açıklardan… hiç kendi sesimden duyamadım bu cümlelerimi. Anlatacak biri her daim vardır ama dinleyecek biri hiçliğe daim uzatmış kadar yoktur. Onu anlatayım birine; cümlelerimin bittiğini hissedene dek. Daha sonra anlattığım kişiye dönüp gülümseyeyim. O da bana eşlik etsin… bakışlarım dudaklarına aklım ise ona kaysın. Sonra dudaklarımız birleşsin anlattığım kişiyle. Öpeyim, düşümdekini. Ama, ama hala kendi sesimden duymamış olayım bu cümlelerimi…

 

                                                                                                                              -SENA N.K.