şimdilerde uzun kaldırımı olan,
dar bir parkta oturuyorum.
burası benim evim ve yurdum.
yağmurlu bir gecede,
seni ilk kez burada gördüm.
yürüyordun hatta biraz sendeliyordun
çok mu sarhoştun, kendine fazla mı güveniyordun?
bilmiyorum.
senin hakkında zaten hiçbir zaman,
hiçbir şeyi tam olarak bilemeyecektim.
öyle ya eve gittim yorgana sarıldım
o kadar korktum ki tanımadığım bir adama aşık olmaktan ,
kendimi uyumaya zorladım.
seni gördüm düşümde,
ince bir mavilikte kendine sarılıyordun.
beni sevmiyormuşsun,
özlemiyormuşsun bile.
hatta içinde buludunuğum bu vaziyette de hiçbir günahın yokmuş.
ne yaptıysam kendime yapmışım,
aşkmış bu, biraz can yakarmış.
öpmek geldi içimden seni,
sen beni ben olduğum için değil
yalnızca bir kadın olduğum için öpmek istermişsin.
bana özel bir duygun yokmuş yani
öyle alelade bir insanmışım hayatında
herkes gibi gelmişim ve mutlaka geçecekmişim.
neyse ki senden bunları gerçekte duymadım
neyse ki bir düştü bu
içindeyken bile zamanı durduran
karnıma büyük bıçak gibi saplanan bir düştü.
ki zaten bunları senden olağan bir zamanda duymam,
biraz absürt olurdu.
tanımıyorsun beni,
yüzümdeki benlerin yeri sana henüz yabancı.
tanımak bile istemiyorsun belki,
olsun.
yeter ki düşümdekiler gerçek olmasın
hiç tanıma beni ki,
böyle ızdırap verici şeyleri hiç duymayayım senden
iki yabancı gibi geçip gidelim birbirimizden
öyle yalnız ve öyle bayağı.