Yolun sonuna geldim diye düşündü, pencere kenarında Abdurrahim Karakoç'un kaleme alıp Musa Eroğlu'nun seslendirdiği Ela Gözlü Yâr'i dinlerken. O kadar belliydi ki yolun sonu olduğu, ayaklarının daha ilerisine gidemediğini hissedebiliyordu. Öyle bir haldeydi ki baktığı her yer kapkaranlık. Işık için yükselmesi gerek ama kuşlar gibi kanatları yok. Sokak lambasının loş ışığıyla idare etmeye çalışsa bile bıçağın tek darbede keseceği bir karanlık hakimdi etrafa.


Sonra birden ayağa kalktı. Ayağı bir taşa çarpmışçasına yere çakıldı. Hayalleri yerle bir oldu o an. Madem kanatlarım yok, yürüyerek bir çıkış yolu bulayım diye düşündü. Odası çok soğuktu. Yürümeye karar verip olduğu yerden doğruldu. Elleriyle pencerenin kenarına dokunarak dengesini buldu. Odası çok karanlık. Saatlerce yürüse bile yok, bir labirentin içindeymiş gibi ışığa ulaşması imkansıza bağlandı. Birden kendini ışığı unutup kalem, kağıt ararken buldu. Eğilip yere uzandı, sonra aldı o şeyi ve dokunarak onun daha önce yazıp beğenmediği mektup olduğunu fark etti. Beyaz, içine birkaç satır yazılıp, buruşturulup atılmış kağıt. Önce bu kağıda neler yazdığını bir çırpıda okudu. Ama sonra farkına vardı ki bu bir aşk mektubuydu. Oysa onun yazması gereken veda mektubuydu.


Tekrar eğilip iki avucunun arasına aldığı kağıdı yere doğru bırakarak hafifçe gülümsedi, dizilerdeki gibi. Ama yine de olmadı, aşk mektubu bir türlü gözünün önünden gitmedi. Çöp kutusuna yöneldi, biraz yürüyüp başka yerlerde de bu tarz kağıt olup olmadığından emin olmak istedi. Ama ne yaptıysa nafile. Sinirlenip çekmeceden eline aldığı kalemi fırlattı rastgele bir yere ve pencerenin kenarına geri döndü.


Pişman olup, kalemi fırlattığı yerden alıp derin bir uykuya daldı. Gecenin ilerleyen saatlerinde ansızın uyandı. Kendisini yeniden mektup yazarken bulmasına mı şaşırsın yoksa o mektupla sabahı etmesine mi? Şimdiye kadar yazdığını hiç fark etmemişti. Mürekkep bitene kadar yazdı. Konusu aşkla barışık veda olmalıydı ki bu sefer buruşturup atmamıştı mektubu. Bu yazdığı kaçıncı mektuptur bilinmez ama son mektup olduğuna emin bir yüz ifadesiyle mektubun zarfına çocukluk resmini de ekledi. Muhtemelen çocuk halinin masumluğuyla bir veda düşünüyordu, belki de daha kötüsü; çocuk haliyle nefretini kusuyordu. Hazırlanmaya başladı sonra; kendini PTT şubesinde, yazdığı mektubu gönderirken buldu. İlk defa birine mektup gönderiyordu ve heyecan yapması normaldi. Aklından kim bilir hangi anılar geçerken sordu görevli: "Mektup nereye gidecek?" Daldığı derinlerden çıkarak "İzmir," diyebildi belli belirsiz.


Konuşamıyordu. İçinde bulunduğu durum çok karanlık, çok soğuk, ayrıca aşkla barışık veda ve orada çok yalnızdı. Eve gelince yine geçti pencerenin kenarına, haline ağlamaya çalıştı ama pencereden süzülen ışık ele verdi gözyaşlarını.



*İkinci öykü denemem, bu işi sevmiş olmalıyım ki ikinciyi denedim. İlkinde yaşanmışlıklarımı öyküleştirmeye çalıştım. Bu tamamen kurgudur.

*Fotoğraf: Kayra Neşad