Beklentisi olmayanların beklediği, azı bulamayanın razı olduğu, yamyamların azıcığa bile üşüştüğü bir yer varmış.
Bu yerde akıl almaz, gülsen gülünmez, ağlasan ağlanmaz bir hayat sürülürmüş. Aslında ne dile gelse aynı anda tam tersi yaşanırmış, o yüzdenmiş yamyamların türemesi. Bir çölmüş burası. Her kim gelirse, yolundan geçerse mutlaka payını alırmış.
Bir gün bir hükümdar meraklanmış: “Neresiymiş bu aslan yutan bir hükümdara kafa tutan yer?”
Toplamış yenilmez savaşçılarını, çıkmış yamyamlar çölünün yoluna. Aşmışlar engebeli tepeleri, geçmişler toprak yolları ancak çöle geldiklerinde ileriye atıldıkları her an geriye de savrulmuşlar.
Hükümdar emirler yağdırmış, ağzından çıkan aklından geçmeyenmiş. En sonunda anlamış. Aklından geçmeyeni haykırmış, bir ileri değil iki geri gitmiş.
Böylelikle katılmışlar yamyamların arasına.
Abanges yamyamlar nereden bilsin hükümdarın sırrı çözdüğünü.
“Eh!” demiş hükümdar “Bizim sizden bir talebimiz yoktur öyle ki neyimiz varsa sizedir!”
Çöl kıvılcımları coşmuş, her bir yerden ne var ne yoksa yığmışlar hükümdarın önüne.
Yamyamlar anlamazlar ama hoşlarına gitmiş gelecek olan.
“Eh!” demiş hükümdar “Öyle ki bizler sizin hizmetinizdeyiz, bu çöl sizindir!
Her bir yerden kaçışan koşuşanlar, hükümdara hizmet eden yamyamlar, havaya kalkan çöl kumuyla göz gözü görmez olmuş.