Asude'nin annesi kirpi gibi bir kadındı.

Sivri bir dili ve sivri omurgası vardı.

Saçlarını her daim beyaz bir yazmayla kapatmasaydı

İnsanı gülümseten saçlarını ondan aldığını söylerdim.

Ve bu sizi de gülümsetirdi.

Çünkü babalar asla çirkin bir kadınla evlenmezdi.

Her anne öyle güzeldi ve öyle güzel gülümsetirdi ki...

Bunu anlatmaya benim kelimelerim dahi yetmezdi.

Kirpi gibi kadın deyince aklınıza sert görünüşlü,

Pek gülmeyen, mendebur bir kadın geldi biliyorum.

Ama öyle değil.

Asude'nin annesi,

Güllü'nün sivri, dimdik bir omurgası vardı.

Her daim ok gibi yürür ve eğildiğinde kırılacağını düşünürdünüz.

Ama oysa o,

İpek bir mendil gibi eğilirdi.

Eğilir ve sanki yüzyıllardır orada olduğunu düşündüren fesleğenlerine neşeli şarkılar söylerdi.



Babası İbrahim de hatırlamaktan o kadar çok bıkmıştı ki

En sonunda her şeyi unutmayı seçmişti.

Tek hatırladığı gül kokulu Güllü'ydü.

Altı bebesini, gençliğini, geleceğini, her şeyi unutmuş

Ve Güllü'yle birlikte çocukluğuna dönmüştü.



İbrahim'in koca konağın avlusunda Kara Güllü'yü ilk gördüğü günü hatırlıyorum.

Yedi köy ağasının tek kızını almak da

Ne bileyim en çok da yiğit mi yiğit çiftçi İbrahim'e yakışırdı.

Güllü esmerce kara bir kadındı,

Ama ben ömrümde bir bakışıyla bu kadar aydınlatan birini daha görmedim.



İşte bizim Asude'nin beş kardeşinden ayrı,

Dik omurgalı bir annesi

Ve çocukluk arkadaşı babası vardı.



Ben Asude'ye aşıktım.

Hele ki nisan aylarında Asude'yi göremeyince

Bağrımı yırtıp ağlardım.



Beni sormuşsunuz,

Ben gökyüzünün cambazıyım.

Asude bazen bir yol ortasında pat diye durur bana bakardı.

Bir anlığına göz göze gelir,

İçimde çiçekler tomurcuklanır,

Sanki

Nasıl anlatsam, güneş elini omzuma koyardı.

Siz bahar sanırdınız,

Oysa ben bir çift gözle yanardım.



Anneannem ve dedeme...