“Neden buradasın” diye sordu bana, “korkuyorum” dedim. “Kimden” dedi sanki korktuğumun bir insan olması gerekliymiş gibi. “Değişimin yükünü taşıyamamaktan” dedim ve ekledim “ona kısaca Saçmalık diyorum” dedim.
Bir taşın arkasına saklanarak geçirdiğim gecenin sabahı böyle başladı. Gecenin ayazını yemiş olmaktan ve öncesinde derinden ve sessizce başlayan fakat geçen zamanla gürültüsü artan karın gurultumun anlatmak istediği üzere acıkmış olmaktan saklandığım yerden usulca çıkmaktaydım. Etrafta kimse var mı diye kaç kere kontrol ettiğimi geçen kısa zamana rağmen bile hatırlayamıyorum şimdi. Düşünüyorum ya daha dün yaptığımı cesurca savunabilecek tutku ve cesarete sahipken şimdi beni böylesine korkak birine dönüştüren tam olarak neydi? Herhangi bir kararı bir gecenin sabahına kadar savunacak biri olamamamın sebebi üstün sıkılabilme yeteneğim miydi? Kim? Kim böylesine zamanın sorgularına rağmen tereddütte bir an bile düşmeyen? Kimse. Kafamı saklandığım yerden tekrar çıkardığımda gördüğüm tam olarak buydu, kimse. Orada durup ölmeyi beklemekten beni vazgeçiren neydi bilemiyorum fakat denizin o kutsal sayılmasına rağmen bana hep kendimi sıradan hissettiren sonsuzluğunda yeniden yüzebiliyor olmanın, hayata tutunabilmekle bir alakası olduğuna neredeyse eminim. İşte hayatın kayalarının ardında geçirdiğim bir dönem daha sona eriyor. Kendini açıkça ortaya koymanın neler getirebileceğini düşünmeden hiç bilmediğim bir yere doğru yüzüyorum.