Olmak istediğin kişinin gözlerinin içi


Onu bulamıyorum, aradıklarımı bulamıyorum. İlk kayıp kendimim ve kendimle birlikte sahip olduklarımın da elimden kayıp gidişini durulan dalgaların ardından izliyorum. Deniz ne zaman sustu? Benim bildiğim, tanıdığım, sığındığım olmaktan ve benimle konuşup bana yol göstermekten ne zaman vazgeçti? Deniz benden ne zaman vazgeçti? Zaman düşünmeme olanak tanımaksızın akıp gidiyor ve ben sanıyorum ki ilk defa denizin dalgalarına kendimi bırakıyorum. “Buradayım” diye bağırmak geliyor içimden “buradayım ve dalgaların beni sürükleyeceği yerde”. Gidecek yerim yok şimdi. Hiçbir şey olamadan öleceğim, karar vermek zorunda olmak öldürecek beni. Ortada bir ben yok, bu denizin altında ne varsa; biriken çöp yığınları, balık sürüleri, güneşin sızıntıları hepsinden bir parçayım ben. Kuklasıyım bu bütünün ve ortada bir ben yok, kaçtığım ve peşine düştüğüm. Benim kaderim doğmamak yeniden. 

Karamsar düşünceler zihnime hücum etmekteydi denizatını bulmayı ümit ettiğim kayanın dibine geldiğimde. Burada yoktu ve benim bakacak bir yerim daha yoktu. Şimdi nereye gideceğimi bilmediğimden ihtiyaç duyduğum desteğin yolunu gözleyecektim. Saatler bu kayanın dibinden hiçliğe doğru kaybolacaktı ve ben bekleyecektim. Ah, her düşünce bu beklemli anlarda zihnime nasıl da saldırıyor, düşmanca. Benden bir parça saldırıyor bana ve en çok o yakıyor canımı. Düşüncelerin arasından gelişini görüyorum denizatının ve zihnimde derin bir sessizlik beliriyor. Bağrışlarını hiç dinlemedim zihnimin, anlamsız ve saldırgan yığınlardı onlar fakat susuşundan ne anlamlar ulaşıyor ruhuma. Sessizliği dinliyorum...