Fikriye Hanım, Zübeyde Hanım'ın ikinci eşi Ragıp Bey'in yeğeniydi. Oldukça yetenekli ve donanımlı bir kadındı. Ailesiyle beraber Selanik'te yaşıyordu fakat daha sonra İstanbul'a taşındı. Üvey akrabalık mevzuları dolayısıyla Atatürk ile birbirlerini sürekli görüyorlardı. 1920'nin ortalarında, Mustafa Kemal Atatürk için idam kararı verilmişti. Fikriye Hanım, bunu duyunca, ''gönlümün efendisi'' dediği Atatürk için Ankara'ya doğru yola çıktı. Mustafa Kemal, Fikriye Hanım'ı görünce "Gönül ferman dinlemiyor değil mi çocuk?" demişti. Nasıl dinlesin ki? O mavi gözleriyle, keskin bakışlarıyla birçok insanı kendine hayran bırakan bir paşa vardı karşısında. Aslında aralarında hiçbir duyguya dair konuşma olmamıştı. Öyle olduğu söyleniyordu. Ama benim kendi fikrim, böyle olduğu yönünde değil.


1922 Eylül ayında, Atatürk ve silah arkadaşlarının İzmir'de çalışmak için seçtikleri köşk, Atatürk ile Latife Hanım'ın tanışmasına sebep olmuştu. Mustafa Kemal, entelektüel ve köklü bir aileye sahip olan Latife Hanım'dan oldukça etkilenmişti. Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım da Latife Hanım ile evlenmesini istiyordu. Mustafa Kemal, İzmir'den Ankara'ya döndüğünde, Fikriye Hanım çok hastaydı. Onu, hemen tedavi olması için Almanya'ya gönderdi. Zübeyde Hanım da bu dönemde, Latife Hanım'ın ailesinin evinde vefat etti. Mustafa Kemal, annesinin son isteğini gerçekleştirip Latife Hanım ile evlenmişti. Onun Türk kadınlarına örnek olacağı kanısındaydı. Almanya gazetelerinden Mustafa Kemal'in evlendiği haberini alan Fikriye Hanım, Türkiye'ye dönüp Çankaya Köşkü'ne gitti. Mustafa Kemal, Fikriye Hanım'a gümüş bir tabanca hediye etmişti. Bütün bu olanlardan sonra Fikriye Hanım, "gecemin ışığı efendim" diye hitap ettiği aşkı uğruna, yaşamına son verdi.


Bu olanlardan sonra Atatürk, Fikriye Hanım için şu dizeleri yazdı;

“İçsem de bir kadeh hayat iksirinden,

Zamansız ayrıldım, bilinsin Fikriye’den.

Bıkmadım ki doyayım o narin ellerinden,

Ümmid-i aşkım saracak seni, cefakâr teninden.”


Bu şiirin şarkıya dönmüş hâlini, Serap Yenici'den dinlemenizi sevgiyle öneriyorum.


Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım; aslında, başlarda Latife Hanım ile evlenmesini istediyse de ölmeden önce, Atatürk'ün en samimi dostlarından olan Salih Bozok'a ''Onunla evlenmesini istemiyorum,'' demişti ancak Salih Bozok, bunu, Atatürk'e bir türlü söyleyememişti. Salih Bozok ile arasında geçen bir konuşmada; ''Mantığım Latife, kalbim ise Fikriye diyor.'' dediği de bilinmektedir.


Son olarak; Fikriye Hanım'ın, Atatürk için yazdığı o şiiri de paylaşmak istiyorum.


''Benim gözümün nuru!

Gönlümün efendisi!

Gecemin ışığı efendim!

Ciğerparem kanıyor, sanma ki dil yâresinden,

Aylardır öksüzüm, Fikriye derken can veren sesinden,

Döktüm payına ne kaldıysa geriye, bi-çare Fikriye’den,

Gel kurtar demeye kalmadı mecal, çektiğim bu çileden.

Çok mu gördün kuluna, bir namey-i nesretmey-i,

İsterdi kırık gönül, bir fırçayla seni resmetmey-i,

Tek dileğimdir hayata veda ederken, seni bir nebze görmeyi,

Nasip eder mi Tanrı bilinmez, aguşunda ölmeyi.

Eylemem feryat, şekvacı ise hiç değilim,

Gidince esbab-ı hakikiye bilesin ki gene seninim,

Cennet de olsa yerim, her gece duanı beklerim,

Şems-abad olsa da yattığım yer, payına yüz sürmeyi rüchan eylerim.

Gel bir katre ümmid ver, gitmeden harabe-zare,

Görenler sanır ki hastayım, değil, kulun divane,

Çeşm-i mahmurum bitti, kan kusuyor bigâne.

Sevdi gönül neylesin, açık gidecek çeşm-i yar ne çare.

Fikriye

28 Ağustos 1922/Çankaya''


Bilgilendirme: Görseldeki kişi, Fikriye Hanım'dır.