''bağrımda soğuttuğum insanlığımdan 

vicdanının gözlerine sığınıyorum

ellerimde yüreğinin asma kilidi 

lisanımda haylaz bir isyan 

öksürük şurubu tadında akşamlarda 

yazıyorum yangınımı

yüreğim paragraflar boyu rehin yollarında''



soğuk bir matem havasında aşk

nergisleri soluk kül rengi 

menekşeleri yolunmuş ölü papatya yaprağı

kapısında soğuk bir hasret 

pencerelerinde örülü siyah perdeler



bedbahtlığıma ortak olmuş aşk


hangi yana dönse 

gözleri yamalanır gözlerine 

hangi yana yaslansa 

sesin çınlar asumanda 

kokun yayılır o an gönül boşluğuna...

sen dolarsın yine

talihine bahtına

gözlerin dokundukça perişanlığına

papatyalar açar zemheri cehenneminin en soğuk katmanına

özlem kemanlarının sesi duyulur uzak çok uzak olan cenneti ala'da

mel/a/ikeler fısıldaşır 

bakışlarındaki aşka


sonra...


ben doğarım en içten yalnızlığımdan 

gözlerinin masalındaki aşka

yalın ayaklarla gelirim kapına

ellerimde bir demet ateş papatyası

tenimde cehennemin en güzel kokusuyla

seni senden isterim

bildiğin her lisanla

reddetme kapından


bak bana...

kalbim kalbine icabet etti

gözlerim gözlerine

iman etti anlasana


buyur et gönül kapından içeri beni

zuhur et sevgini

bir zaruriyetmişim gibi sev beni

kurut ellerimde sana getirdiğim papatya çiçeğini

parmaklarımdan falına bak

seviyor de 

ölüyor de

ne dersen de 

lakin 

bir kereliğine de 


benim de

canım de

sevgilim de