Atiq Rahimi:


Kâbil, Afganistan, 26 Şubat 1962 doğumlu. 1984 yılında Pakistan’a kaçmış ve Fransa’dan siyasi sığınma hakkı elde etmiştir. Sorbonne'da sinema öğrenimi görmüştür. günümüz Afgan sanatının en önemli temsilcilerinden biri olan Rahimi, Fransa’da sürdürdüğü roman, fotoğraf ve belgesel çalışmalarıyla ülkesinde yaşananları dile getirmeye çalışmaktadır. Filme çektiği Toprak ve Küller adlı eseri, 2004 yılında Cannes Film Fes­ti­va­li’nde gösterildi. Sabır Taşı ise 2008 Goncourt Ödülü’ne layık görüldü.


Kahrolsun Dostoyevski (Can Yayınları Ebru Erbaş çevirisiyle)


Dostoyevski, evet, bu oydu! Suç ve Ceza’sıyla beni çarptı, felç etti. Bana kahramanı Raskolnikov’un kaderini izlemeyi yasakladı: İkinci bir kadını öldürmek, bu kez masum birini; bana suçumu hatırlatacak olan parayı ve mücevherleri almak... Kendi pişmanlıklarıma yem olmak, bir suçluluk çukurunda kararmak ve sonunda zindanlara düşmek... O zaman? Kaçmak daha iyi, zavallı bir enayi, aptal bir suçlu gibi. Kanlı eller ve boş ceplerle. Ne saçmalık! Kahrolsun bu Dostoyevski! Kahrolsun Dostoyevski, daha önce Sabır Taşı kitabıyla büyük ilgi gören Rahimi’nin, ölümün kol gezdiği vatanı Afganistan’ı, suçu, vicdan azabını ve cezayı sorguladığı bir tür Afgan Suç ve Ceza’sı. Roman, aklın terk ettiği, Tanrı’nın çok fazla hissedilen varlığının bir süre sonra tanrısızlığa dönüştüğü çağdaş Afganistan’ı iyilik ve kötülük kavramları üzerinden sorgulayan ve Rus edebiyatından izler taşıyan bir yapıt.


''Resul tam baltayı yaşlı kadının başına indirmek üzere kaldırmıştı ki aklına Suç ve Ceza’nın hikâyesi düştü. Onu yıldırım gibi çarptı. Kolları boşaldı, bacakları titredi. Ve balta elinden kurtuluverdi. Kadının kafatasını yardı ve oraya saplandı. Yaşlı kadın tek bir çığlık atmadan, kırmızılı-siyahlı halının üzerine yığıldı. Elma çiçeği desenli örtüsü, şişman ve pörsük bedeninin üzerine serilmeden önce havada dalgalandı. Kadın kasılarak sarsıldı. Bir nefes daha; belki iki. Fal taşı gibi açılmış gözleri, nefesini tutmuş, bir cesetten bile solgun halde odanın ortasında ayakta duran Resul’e dikildi. Resul titredi, patu’su1 geniş omuzlarından kaydı. Ürkmüş bakışları akan kana daldı; yaşlı kadının kafatasından süzülen kan, halının kırmızısına karıştı, giderek siyah çizgilerini örttü, bir deste parayı sıkıca tutan etli eline doğru yavaşça ilerledi. Para kanlanacak.''



Sabır Taşı (Can Yayınları Volkan Yalçıntoklu çevirisiyle)


Afganistan’da bir evde, basit bir döşek... Döşeğin üzerinde, gözleri açık ama bilinçsiz yatan bir er­kek... Erkeğin başucunda, dua ederek onunla ilgilenen karısı... Dışarıda, sürüp giden savaş... Kocasının tepkisizliğini fırsat bilen kadının, o güne kadar hep bastırmak zorunda kaldığı kadınlık duygularını, üzüntüsünü, kaygısını, öfkesini ilk kez dışa vuruşu... Kocasını, sonunda çatlamasını beklediği sabır taşına dönüştürmesi... Atiq Rahimi’nin bu sarsıcı eseri, şiirselliğiyle ve temposuyla daha ilk satırlardan itibaren içine alıyor okuru. Kadınların insan yerine konmadığı, şiddetin sıradan bir olay gibi yaşandığı, savaşın artık kanıksandığı bir ülkeden yükselen isyan çığlığı...


Roman şu ithafla açılıyor : Kocası tarafından vahşice öldürülen Afgan kadın şair N.A.’nın anısına kaleme alınan bu hikâye M.D.’ye ithaf edilmiştir. 



Toprak ve Küller (İş Bankası Kültür Yayınları Ali Berktay çevirisiyle)


Sovyet işgali altındaki Afganistan’da bombalanan bir köy… Yıkılmış evler… Ölüler, yaralılar… Dağılmış aileler… Köyün erkeklerinden Murad uzakta bir madende çalışıyor. Bombardımanın ardından ailesinden sadece babası ve beş yaşındaki oğlu sağ kalmış. Toprak ve Küller, bu dede ile torunun Murad’a ulaşmak için çıktıkları hüzünlü yolculuğun hikâyesi.


Toprak ve Küller, hem bir film gibi kare kare akışı hem de izleyicisinin yüreğine seslenişiyle onu derhal içine alan bir roman… “Sesleri kaybeden” torun, acılarıyla sorumluluğu arasında sıkışmış dede ve diğer yan karakterlerle, yazarın ezilen insanın kaderine yaktığı bir ağıt.




Yazan: Abdullah Furkan Doğan