Soğumuş boynuma dokunan söğüt koması. Olası bir çığlığın çılgınlığını anlama çabası yüzündeki mor. Bir siren değil sigaram, Berlin ablukası. Hayra yorulmayacak rüyaların yurdundayım. Bıyıklarımı kopardığım dişler kırık. Çelik halattır artık kızıllığını geleceğin beyazına borçlu olan tüyler. Vazgeçtim gülden. Çekmecende sıkışıp kalan maviyi geri ver. Sarı lekelerle süslü gözlerin bozuyor manzaramı. Bir adamı vurdum az önce, merak etme ranzası hazır. İzmaritle yaktığım ikinci sigara ağzımdaki kan tadını gidermek içindi.


Evet, dumanla yıkıyorum hala dişlerimi. Yaşlı kadınların dualarını bıraktığı ağacı sırtladım. Biliyorsun huyumu, hiçbir canlıya sırtımı emanet etmem. Evet, çaput bağladım dilime. Evet, ağladım. Kan, kemik ve et, yeşiliyle atmosferi renklendiren gözlerin bozuyor manzaramı. Evet, öldürdüğüm adama seni anlattım. Tenine yakın kabzamdaki sedef. Evet, evet kuzgunu ben yolladım pencerene.


Sence neden tüm dinler? Hayra yorulmayacak rüyaların tanrısına rastlamıştım üç çatışma önce. Yıldız saydım omzunda huyumdur. Birini öldürmemek için altı kere vuruldum. Bir kumru sakatlamışlığım vardı, biliyorsun. Şimdi sapan yerine tabancamı biliyorum söğüdün başında. Bir bere verdiler kaşıma kadar tükürüyor. Bu son kurşun, yoruldum işte affet. Hem başka tütünüm yok. Olası bir çığlık duyarsan rüzgarda ve omurgana dolan bir soğuk hissediyorsan. Onursuz ölmüşüm demektir. Okurken ağlama sakın. Duyuyorum; çocukların kuş sakatlamadığı düşler, ellerinin yurdu, Berlin yakın.