Bir kafede garsonluk yapıyorum. Saat dokuz. Akşam dokuz. Dükkanı kapatmamıza daha iki saat var. Bir kadın geliyor, yabancı, tek başına oturuyor bir masaya. Bir kahve istiyor benden. Getiriyorum, beğenmiyor. Tekrar getiriyorum, yine beğenmiyor. Taktı kadın bana. Avrupalı ya, uyuz oluyor kahpeler! En sonunda bir çay istiyor benden, onu getiriyorum. Laf etmiyor. Aradan biraz vakit geçiyor, ben kapıdan sigara içerken Hamdi geliyor yanıma. Hamdi, bir diğer garson.

“Şu sarı saçlı kadın seni çağırıyor.” diyor. Yarısını içtiğim sigarayı fırlatıyorum karşı kaldırıma, ağzımda da okkalı bir küfür, içeri giriyorum.

“Buyurun?”

“Sana az önce kaba davrandım, kusura bakma.” diyor. Ne güzel Türkçe konuşuyor ulan! “Vicdanım el vermedi, lütfen kendimi affettirmem lazım sana.” diyor bir de. Hayda! Nereden çıktı bu şimdi?

“Gerek yok, estağfurullah!” falan deyip kaçmak istiyorum oradan ama yok, kadın taktı bana.

“Kaçta bitiyor işin?” diyor. Sana ne ulan! Belanı mı arıyorsun diyesim geliyor, tutuyorum kendimi.

“Gece yarısı.” diyorum. Telefonundan bir şeyler açtıktan sonra bana uzatıyor telefonu.

“Numaranı gir.” diyor. Kalıyorum öyle. İstemsizce yazıyorum numaramı. Kadın hesabı ödeyip gidiyor.

Bir buçuk iki saat sonra telefonuma mesaj geliyor gece müsait olur musun diye. Aklımdan bin türlü şey geçiyor, korkmuyorum değil ama bir yandan da heyecanlanıyorum. Ne istiyor bu kadın acaba benden? Merak, içimizi kemiren bir fare gibidir. Kemirdikçe kemirir, karşı koyamazsın. Kadınla anlaşıyorum, iki saat sonra Şişhane’de metro durağının önünde buluşuyoruz. Koluma giriyor, sırnaşıyor kahpe. Gecenin bir vakti işten çıktığım için kurt gibi açım, bunu o da çok iyi biliyor olacak ki beni yemeğe götürüyor. Aha şimdi derdini anladım diyorum, yiyip içecek, hesabı ödemeden gidecek. Yer miyim ulan ben! Karnım tok falan diyorum ama o inatla sokuyor beni bir restauranta. Yiyor, içiyor. Yiyor içiyor. Ne yedin be! Kendime üzülüyorum, ezik kaldım kadının yanında. Kalmamam lazım, ben de içiyorum. Bir saat yiyip içiyoruz, tuvalete deyip kalkıyor. Aha işte hesabı ödemeyip kaçacak kaltak! Bekliyorum. Hala bekliyorum. Sonra çıkageliyor. Kalkalım diyor bana, hesabı istiyorum. Hesap ödendi diyor garson. Kalkıyoruz masadan. Şaşkınım. Söylediğim bütün lafları geri alıyorum, delikanlı kadınmış. Hafif kafamız kıyak, yollara düşüyoruz tekrar. Yolda soruyorum:

“Nereye gideceğiz şimdi? İstersen taksi çağırayım, eve git.”

“Yok, evim şurası zaten.” Evine kadar eşlik ediyorum. Kapıya kadar bırakıyorum. Beni eve davet ediyor. Korkuyorum, evli mi, bekar mı, öğrenmedim. Ya evliyse? Ama merak işte, evde ne yapacağımızın merakı… Giriyorum evine. Kadın mutfağa gidiyor, ben oturma odasında oturuyorum. Duvardaki tabloları inceliyorum. Gecenin bir yarısı benim burada ne işim var? İçerden bir ses beni çağırıyor. Gidiyorum, mutfakta değil. Yan tarafta yatak odası var. Girmek istemiyorum oraya, ayıptır. Geri dönüyorum. Bir kez daha yükseliyor ses, yatak odasından geliyor. Açıyorum kapıyı. Kadın karşımda çırılçıplak. Gözbebeklerimin büyüdüğünü hissediyorum. Kadının memeleri dimdik vaziyette, bir ordunun füzeleri gibi. Yanına çağırıyor. Ağır adımlarla yanına gidiyorum, yatağa fırlatıyor beni, acemiyim bu konularda, ne yapılır, bilmiyorum. Kadın hallediyor her işi…

Ben ilk defa bir kadınla yatmanın gururunu yaşıyorum. Aynı zamanda da içimde tuhaf bir his var. Pişmanlık deniyor buna. Keşke hiç gelmeseydim pişmanlığı. Yastığı kafamın altından kaldırıp sırtıma doğru yerleştiriyorum. Bir sigara yakıyorum. Kadın yanımda uzanmış, telefonda birisiyle konuşuyor. Ben tüttürüyorum sigaramı. Kadın başlıyor ağlamaya. Hayda! Ne oldu şimdi? Yabancı dilde konuşuyor ama kiminle, bilmiyorum. Birkaç kelime anlıyorum ama ne konuştuklarını, kiminle konuştuklarını çıkaramıyorum. Uzun uzun konuşuyorlar. Kapatıyor telefonu.

“Kimdi o?” diyorum.

“Erkek arkadaşım.” diyor. Şaşkın gözlerle kadına bakıyorum.

“Anlatacak mısın?”

“Bir zamanlar beni çok sevdiğine inandığım bir erkek arkadaşım vardı. Sonra beni aldattı. Şimdi de ben onu aldattım. Ödeştik.” diyor. Salak lan bu Avrupalılar.

“Peki neden beni seçtin?”

“Çünkü ona benziyorsun.” diyor. Açık sırtına bir öpücük kondurup giyinip evden çıkıyorum.