Tutup, çekip, çıkarıp berbat bir şey saçmak istiyorum ortaya içimden. Herhangi bir şey olabilir. İnanılmaz bir öfke, müthiş bir nefret, bastırılmış bir şeyler, bir şeyler ne olursa; sonra herkesin yüzüne vurayım istiyorum bunları. "Şunun sebebi sensin, bunun sebebi de sensin!" diye suratlarına kan kusayım. "Ne çirkefmiş aslında." desinler, "Bunca yıl bunları içinde tutmuş!" diye dudak büksünler.


Ama yok.


İçinde böylesi taşlar taşımamasına rağmen ısrarla dibe batmasının sebeplerini de bir yere kadar açıklayabiliyorlar insana. İnsan, kendisi de bir yere kadar anlamlandırabiliyor içinde.


Böylesi de zor.


Histerik krizler, aynada kendini tokatlamalar ya da tükürmek kendi yüzüne. Kırpılmış kanatlarına kendini sebep bilmek, elinde bir makas olmasa bile. Düşmanlaşmak, bastığı halıyı kendi eliyle çekmek ayağının altından ve düşünce bir tekme de kendine atmak; böylesi bir gücü vererek kendi ellerine aslında hem kendinden tiksinmek hem de kendine tapmak..


Ama olmuyor.


Çıkamıyorum buralara da.


İyi biliyorum rahatlatacağını aslında. Rahatlamak istemiyorum.


Her insana nasıl bakıyorsam öyle bakıyorum kendime ve bu beni öldürecek.


"Şerefsizdi işte!" deyip rahatlayamıyorum biten bir ilişkinin ardından, alkışlar eşliğinde; ya da "Aptalım ben işte!" deyip uyuşturamıyorum kendimi rakı masalarının etrafında üç-beş çatallık birkaç mezeyle.


Görüyorum.


Kusurlarını ve kusursuzluklarını; kusurlarımı ve kusursuzluklarımı.


Çocukluğumu, çocukluklarını; aşamadıkları şeyleri ve halen aşamadıklarımı.


Birkaç parmak olsun istiyorum avucumda sadece. Çocuk, genç, yetişkin, yaşlı. Birkaç insan. Her renkten, her yaştan, her dini ya da siyasi telaştan.


Birkaç soğuk parmağı ovuşturup, ısıtıp, defolup gitmek istiyorum artık bu yaştan.


İnsanlara insan olduklarını unutturan sistemin acısını yine insanlardan çıkaramayacağım.


İçimdeki sevginin büyüklüğünden kusuyorum.


Bu sebeple kendim tarafından bile anlaşılamayacağım.