Merhaba canım,
Bugün sana bir şeyler yazmak istedim. Tıpkı askerden sevdiği kadına mektup yazan bir adam edasıyla... Fakat hüzünlü kelimelerimin arasında boğulmanı istemiyorum ya da yolunu şaşırmanı, sadece bir mektup işte.
Sadece aşk.
Sadece ben.
Sadece biz.
Bazı günler, bugün olduğu gibi, hüzün çöküyor, hani kimi zaman kar yağmadan önce sis çöker ya bunun gibi ya da değil... Kim bilecek? Kim çözecek? Kim?
Geleceğe dönüş filmini izlemişsindir, tam anımsayamayacağım ama bir yerde Marti gitar çalarken yok olmaya başlıyordu, zamanla çok fazla oynadığı için... Ben de işte bundan çok korkuyorum, senin zihninde silinmekten... En fenası olurdu bu. Aşkım ben bundan çok korkuyorum. Seni ne denli sevdiğimi ah bilsen! Biliyorum diyorsun ama, ah bilsen, sana yetemiyor muyum deme lütfen, bunları neden anlatıyorum ki şu an... Bilmem. Suya yazayım, su bana geri getirir.
Günler, geceler, aylar geçiyor... Mevsimler değişti ve ben senin kokunu çok özledim, annesinin kokusunu özleyen bir yavru gibi özledim, öyle aç, öyle masum, öyle hasretim ki sana.
Bu bekleyiş sana varacak bundan eminim. Emin olmasam beklemezdim. Senin de beni sevdiğini bilmesem.
Sen, ah, sen kadın! Sen kimsin? Kimsin sen? Nesin? Sen nesin ki, içimde böyle sönmeyecek bir ateş yaktın...
Sen görüp görebileceğim en güzel kadın.
Sen tadıp tadabileceğim en güzel meyve.
Sen soluyabileceğim en taze hava.
Sen bambaşka bir iklim.
Sen soluğumu kesen farklı bir zaman.
Sen içtiğim en berrak su.
Sen kokladığım en güzel kokan çiçek.
Sen kimsenin bilmediği bir evren.
Sen kadın.
Sen anne.
Sen çocuk.
Sen masumiyetim.
Sen aşkım.
Sen aşk.
Sen aşkın vücut bulmuş hali.
Sen var ya sen.
Sen benim yaşamak istediğim hayatsın.
(2019)