Sen masana bir sandalye daha çekmişsin

Sofraya bir tabak daha koymuşsun

Ekmeği ikiye bölmüşsün

Henüz mumlar yanmıyor

Hafif acıkmışsın ve heyecanlısın

Bol bol su içiyorsun varlığımdan

Sular serinletmiyor seni

Balkondan uzanıp sokağa bakasın var

Köşeyi dönecek miyim?

Buradan geçer miyim?

Sokağına ev olur muyum ya da

Evine kapı…

Balkona değil ama pencereye ilişiyor gözün

Yıldızlar ve gece selamlıyor seni

Ay selamlıyor

Uçaklar selamlıyor ışığını

Varlığını...


Televizyona bakmamaya çalışıyorsun

Ekrandan geçecekmişim gibi

Kurgu da olsa başka bir eve kapı olmuşum gibi

Ya da bir kasabaya postacı

Bir ahmağa bela

Bir belaya ahmak

Evin içinde üç dört adım

Sağa ve sola

Ev dediğim bi' dünya

Korkunç bir samimiyeti olan bi' dünya

Bu ne canım şimdi böyle damdan düşer gibi

Ama olsun

Olur mu

Olur


Ayı seyre dalıyorsun pencereden

Bir şey ortadan ikiye bölüyor mehtabı

Biraz yaklaş biraz daha

Bu bir uçan halı ve

Üzerinde ben

Yalnız değilim

Yalnız kalmayacaksın

Biri sana güneşi doğuruyor

Sıcak, nemli, hevesli

Aynı gece ben rüyamda doğruluyorum

Halıdan atlamış dünyaya çakılmışım çoktan

Karım bana kızıyor

Hayatım boktan mı boktan

Oğlumun saçları dökülmüş

­­-Dertten mi?

-Değil, rüyadan.

Uyanıyorum

Uyanıyorum bir günde bin defa

Artık çok mu geç?

Bilemiyorum

Sana mehtabı resmediyorum

Güneş gözlerini kamaştırırken.


Bir kış, bir ilkbahar, bir yaz, bir sonbahar

Ölümler, kalımlar, hastalıklar, vazgeçişler

Bunalım

Bulalım

Çaresini, ama yok


En çok şimdi lazım papatyalar

Sevelim, sevmeyelim

Sevelim, sevmeyelim

Korku toplumunda normal sayılır aslında

Fakat aşk, toplumun dışındadır esasında

Bir de aksiyiz, yorgunuz, bıkmışız belki

Sevmek şimdi hakikat devrim olurdu

Sevilmek, hissetsem, ağlatırdı beni

Ben şimdi bu halimle duruyorsam yerimde

Çalmıyorsam kalbini güzel sözlerle

Şiirler yazmıyorsam gözlerine

Bil ki sözümün eriyim diye

İnsan en çok kendine sadık olmalı

Çünkü kefen giymeyi yeğlerim

Bir daha terk edilmektense.