Merhabâ canım kâri. Epey oldu yine. Bazen, arayı ne kadar açtığımızı düşünüyorum seninle. "Üzülme, aynı göğün altında olacak kadar." Diyesim geliyor. Bak buzlar eriyiverdi canım kâri. Sana anlatacak epey sözüm var, var ammâ düşesi gelmiyor mu desem, vaktini bekliyorlar mı desem bilemedim yine. İnan, ben böyle hasretlik çekmeyi, beni okuyacağını bildiğim için, bu ânı beklemeyi, senin çatık kaşlarının arasında beni nasıl sîgâya çektiğini düşünmeyi de ayrı seviyorum, bilesin. Şimdi bir demlik çay olacaktı.. Neyse hadi sohbetimize başlayalım.

Şöyle bir göğe bakıyorum da; dolunay karşımda duruyor. Şehrimin karmakarışık aydınlatmasının turuncuya varan ışımasını, sessiz sedasız sînesine ne güzel de çekiyor. Senin de aklına böyle düşünceler elbet gelir kârî. Durup vaktîn bir adım ötesine geçmek mı denir bilemiyorum da; an da kalmak diyeyim sen anla. Öyle bir andı. Seher yelinden hallice bir rüzgar içime işlerken düşündüm. Bu gökyüzü, bu Ay, ne kadar görkemli. Ne benzersiz bir aydınlık. Ayın soğuk ışığı gecenin sessizliğiyle birleştiğinde derince bir huzur, dinginlik ruhumuzu nasıl da ele geçiriyor. Durup baktıkça sanki uzaklar yakın oluyor kâri. Ayın kraterlerini hayal mayal görmeye başlıyorum. Dünya bir yana, göğün sahibi bir yana...

Dolunayın görkeminden olacak dilimin bağı çözülmüş gibiydi. Şiirler şarkılar sanki birbirine girmiş de ağzımdan çıkmak için kavga ediyordu. Uykumun geldiğinden olsa gerek hafızam da bu karmaşaya eşlik ediyor, "ne bahtiyar adamsın bak, bari burada sorgulama, ânı yaşa" diyordu. Belki de İlham perileri o an; beni köşeye kıstırmışlardı. Belli belirsiz bir türkü dilimi dolanıyor, karıştırıp gülüyordum. Anlayacağın ortamın ciddiyetle karışık büyüsü bir anda bozulmuştu, kâri. Her zaman olduğu gibi gerçeklik kazanıyor, romantiklik serde kalıyordu. Hoş aynı göğün altındaydık. Bundan daha güzel gerçeklik mi vardı. Nedense içimden şu ayrımı yapmak geldi: "Ay güneşten de güzel."

Peki, ne olmuştu da Dolunay, güneşten daha güzel gelmişti?

Şu genç yaşıma karşın içimdeki olgun adam kalemi eline almıştı, söze başladı: Aydınlık, dedi. Seni aldatmasın. Nasıl yâni? Dedim.

Dış görünüşe aldanacak yaşı geçtin evladım dedi. Ayın bu vakur hâli evvelâ derin manalar ve içsel güzelliği temsil eder.

-Nasıl yâni? Dedim. Anlattı.

Ay yavaşça hareket eden, sâkin ve sabırlı bir varlıktır. Güneş, gücü ve enerjisiyle dikkat çekerken Ay, sessizce parlar, her gece gökyüzünde yerini alır. Ay ışığı ruhuna dokunuyor, pamuk gibi adamsın farkında bile değilsin. Dedi. Içimdeki adama bile farkındayım diyemedim. Gözlerim niye doldu, niye bu dünyada hep güçlü olmak zorunda olduğumu düşündüm.

Gün içindeki koşturmalarım, sürekli bir yerlere yetişmeye çalışan insanların telaşına şaşırıp onlardan beter koşturmaya çalışmalarım aklıma geldi. Boncuk boncuk terler alnımda birikmişti. Koynumdan içeri süzülen birkaç damla ter, bedenimin vermiş olduğu tepkiye beni şaşırtmaya yetmişti. Hâsılı kâri, kendimle başbaşa kaldığımda dahi kendimle başbaşa degilim. Orada bir yerdesin. Aynı göğün altındayız. Duygudaş, yoldaş, arkadaş. iyi ki varsın kâri.. Görüşmek üzere...