Hiç gece dışarı çıkıp bir bankta oturup gökyüzüne bakmayı denediniz mi? Denemediyseniz denemenizi tavsiye eder, hele güzel bir sahil kentinde ya da kasabasında oturuyorsanız sahilde yakılacak ufak bir ateş, güzel bir dost, okunacak bir kitap, bir bardak kahve yanında bir çikolata ile gidip ufak bir gece geçirmenizi tavsiye ederim. Deneyenlere ufak bir sorum var: Gökyüzünün açık olduğu bir gecede göğe baktığınızda ne görürsünüz? Soru basit. Peki benim cevabım ne? Yıldızlar mı? Hayır, onlar bana göre çok ufak ama güzel cisimler. Biraz daha yakın ve büyükçe bir şey. Tabii ki aydan bahsediyorum. Dedim ya sahil kasabasında yaşıyorsanız o gece o ateş eşliği ile oluşacak olan yakamozu izlemek eşsiz bir keyif olurdu. Peki, bu insan buradan nerelere varmak istiyor diye düşünüyor olabilirsiniz. Sabredin ve emniyet kemerlerinizi sıkı bağlayın. AYA GİDİYORUZ. Onu anlamaya ve onun gibi yaşamaya.

Bugüne kadar insanlar ayı araştırmışlar; üzerine kitaplar, efsaneler yazılmış olan hatta birçok filme karanlık yüzünün konu olduğu, bilimsel olarak da belli ölçüleri olan, dünya denilen gezegenin ufak bir uydusu. Sizce de çok basit değil mi bu tanımlamalar? Bana göre ay, en güzel tek kişilik koltuğa bilet almış ve Samanyolu Galaksisi'nin çiçeği olan dünyayı en önden izleyen bir seyirci gibidir gözümde. Belki de Güneş denilen yıldızın statüsünde ezilen bir cisimcik. Peki her ezilen ve başka şeylerin gölgesi altında kalmış insanlar hiç mi başkaldırmazlar bu yanlış düzene? Tabii ki kaldırırlar ve bunun sonucunda Ergenekon’dan çıkıp dünyaya nam salmış Türklerden tutun, bağımsızlık davası güden büyük devrimci Che'den tut Kazım’ına, oradan tut İstanbul takımlarına başkaldıran Trabzonspor’una kadar. Ay da böyle bir ezilmişliğin hüküm sürdüğü bu diyarda zamanla kendisini insanlara o kadar güzel göstermiş olacak ki eşsiz bir görüntüye sahip. İnsanların hepsinde bu aydaki cesaret olmalı. Bir şeylerin yanlış gittiği yerde en azından geceleri hüküm sürebilmeli, her ne kadar sabahına hükmünü kaybedecek olsa bile. Ama ay şunu kavramış: güneş parlak, insanların gözünü alıyor, izlenemiyor ve bunu fırsat biliyor ve geceleri kendini o kadar farklı gösteriyor ki sabah insanlar uyandığında belki de o görüntüden bahsediyor. Bu arada da ay güneşin battığı diğer diyarlarda boy göstermek için yelken açıyor. İnsanlar da böyle olabilseler keşke. Ezilmişliğe boyun eğmiş kafamız yerde, deve kuşu gibi koşturup duruyoruz. Keşke sahip olduğumuz vasıfları fark edip, doğru zamanı kollayıp bu saçma statünün karşısında dik bir şekilde sergileyebilsek. Ay bu yüzden cesur. Yok olacağını bile bile hep dik, hep güzel. Bir gün kızıl, diğer gün buz mavisi. Bir gün hilal diğer gün tam. Bunlar güneşten gelen ışınların ayın yüzeyine çarpması ile oluşur. O zaman sizde haklı olarak "güneş olmadan ay bir hiç" diyebilirsiniz. Doğrudur. İnsanlar yollarını sapıttıkları için peygamberler gönderilmiştir. Belki de ay güneşle dalga geçiyor, onu sömürüyor ve onu kullanıyor da olabilir. Biz insanlar bu yanlışları tiye alıp onlara karşı onlardan olan hammaddeler ile bir şeyler üretmek gerek. Bu olduğu sürece statü boyun eğer ve güneş gibi sürekli ışığını aya kullandırmak zorunda kalır. Bazen ay tüm ihtişamı ile kendini sergilerken bir dizi bulut önünü keser ve insanlar o doyumsuz manzaradan mahrum kalır. Ama ay pes etmez ve bilir ki bu bulutlar önümden yok olup gidecek. Ay her zamanki gibi makyajını yapar ve sabreder. Bir gün, bir hafta, belki de bir ay bekler ve en sonunda dünyadaki herhangi bir yere de olsa kendini gösterir ve sabrının karşılığını alır ama şimdiki insanlar ayın binde biri kadar sabretse derviş sayıyor ve başkalarının gülünç ezilmelerine göz yumuyoruz. Tohumu ekip iki güne meyve vermesini bekliyoruz. Eğitimde bir sistemden diğerine seri vites değişimi yapıp öğretmenlerin simit satışını izliyoruz ve ne yazık ki bir ay kadar olup statüye karşı başkaldırmaya yeltenmiyoruz. Ay kadar olup da karanlık tarafımızı bile merak ettirmiyoruz. Belki insanlar kendilerinin bir karanlık tarafının olduğunun farkında bile değiller. Belki de kimse fark etmelerine olanak sağlamadı. Bir hayal etsenize, evinizde 100 kilo altın var ve haberiniz yok. İçimizdeki o karanlık tarafın farkında olsak ve onu doğru işleyip insanların meraklarını çekebilseydik belki de gelecekte bir kişinin hayatını değiştirebilirdik. Değiştirdiğimiz diğer insan bir başkasınınkinin ve zincir git gide genişleyerek mükemmel bir ivme ile artış gösterebilirdi. Hep olabilirdi, edilebilirdi gibi pişmanlıklar içinde değil, ay gibi başkaldırarak, farkındalık yaratıp kendini gösterip, ortaya bir şey atıp sabrederek ve insanları meraklandırarak emin olun ki istediğimiz refah seviyesine çıkabiliriz.

Bunları yapıp bir ay kadar olabilirsek kendimizi, biz de bir günlüğüne dünyayı izleme layığına eriştirebiliriz. Unutmayın her insan özeldir ve her insan kendine has vasıflara sahiptir. Tek gerekli olan şey de inançtır…