Nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Sana seni anlatarak başlayabilirim ama kelimeler senin varlığının yanında değersizleşip yok olup gidecek. Zaten sen de bunları duymaktan sıkılmışsındır. Belki de yaşadığım anlamsız duyguları anlatarak başlayabilirim. Tabii, benimle dalga geçebilirsin. Ama ben umursamıyorum çünkü yaşadığım her duygu bana çok şey öğretti. Ne kadar canım yansa bile susmam gerektiğini öğrendim mesela. Bazen sadece susmak ve olanları izlemek gerekliymiş. Sustukça büyürmüş insan, onu anladım. Kalbindeki o büyük dalgaları dindirebilirmiş. Görmek istediğini değil, görünenleri görürmüş. Ölümü kabullenen kişi denizde boğularak ölmezmiş. Ben de boğulmak isterken koca bir boşlukta sürüklenirken buldum kendimi. Orada öğrendim gökyüzünün mavi olduğunu. Zaten sonrasında duruldu sular, attı beni bir kıyıya. Güneş yerini sana bırakmaya hazırlanırken düşünmeye çalıştım sensizliğin ne demek olduğunu. Hissetmeye çalıştım yokluğunda beni saracak acıları. Tabii, başka bir şey düşünemedim yine. Bekledim havanın kararmasını. Sen gelecektin çünkü. Gökyüzünden beni izleyecektin. Emindim, merak edecektin beni. Bu bitik halimi görüp acırsın diye umut ettim kendimce. Ya da ne yapalım biliyor musun, sen hiç görme beni. Geçmişte olduğu gibi ben sadece seni uzaktan izleyeyim. Bir gün beraber izleriz diye senin yamacına yerleştirdiğim yıldızları tekrardan izlerim ve anılarda, hayallerde yaşarım seni. Denizin maviliğine karıştırdığım o umursamaz gülüşün merhem olsun tüm acılarıma. Kendin bile farkında olmadan saçlarınla oyna ve havada uçuşsun milyonlarca yıldız tozu. Ya da her şeyi bırakıp gel yanıma. Bir kerede bu evren, bu yıldızlar özlesin seni. Benim senin yokluğunda yaşadığım acının ne demek olduğunu anlasınlar. Sen işte sadece sen, neler yaptığını gör. Dur ve izle sensiz neler yaşandığını. Anlamsızca etrafını izlerken bir çiçeğe hayat verdiğini bilsen ne yapardın acaba? Önünde milyonlarca yıldız diz çökerken bunu görsen, değişir miydi hayata bakış açın? Peki, bana yine aynı şekilde mi davranırdın? Senin için hiçbir değeri olmayan sıradan bir varlık mı olurdum yine? Uzak bir ihtimal, belki bu sefer severdin beni. Senin gözlerin için bir daha dönen dünyanın içinde seninle yaşayan bir ölümlü. Çölün ortasında bir bardak su olurdun, belki gökyüzünün en derin karanlığına sana ulaşmak için düşen bir yıldız gibi hissettirirdin bana. Kaybolan ışığım tekrar canlanırdı senin için. Zaten olmayan şey değildi. Hatırlar mısın, ölüm beni kucağına almışken, korkularımı kovalayıp (yüksekten korkarım bilirsin) orada bir salıncakta sallanır gibi ayaklarımı sallayarak otururken, o güzel sesinle bağlamıştın beni dünyaya. Zor bir insandım, biliyorum. Bir sürü sıkıntım, derdim, kederim vardı. Ama hak ver be güzelim, insan bazen sevilmek, derdi varken yanına yoldaş olacak birisini istiyor. Sırtına binen yükü paylaşacak birileri. İnsanoğlu böyledir işte, sadece ister karşılığını vermeden. Her zaman yenisini ve öncekinden daha güzelini ister. Peki, herkes isterse kim verecek güzellikleri? Galiba benim gibi saf kişiler bu yükü taşıyacak. Nereye kadar devam edebilir ki böyle? İşte sevgilim, bugün kendime bu soruyu sordum. Sen varken, sensizliği yaşamak nereye kadar devam edebilir? Her zaman düşündüm ve bekledim. Bana hani "seni seviyorum" diyordun ya, bu söze hep inandım ve güvendim. Bu yüzden her şeyim yaptım seni ve bu yüzden bugün seni düşünürken yarın senin için yaşayan bir oldum. Senin için girdim kazanamayacağım savaşlara ve sonunda çok yara aldım. Ama biliyor musun, hiç acımadı çünkü mutluydum, senin içindi her şey. Mutlu olunacaktı bunca savaştan sonra.


Ben hayal dünyamda kendimi böyle avutmuşum, bunu gösterdin bana. "Hiç düşünmedin" Sana söyleyebileceğim tek şey bu. İçimde yanan ateşi sana söverek, sana laflar ederek söndürmeyeceğim. Aksine, sana teşekkür ederim. Bana birçok şeyi yaşatarak öğrettin. Bana savaşmayı öğrettin, tek başına savaşmayı. Mutlu olmayı öğrettin. Dünyayı öğrettin. Mutluluğu, sevgiyi, acıyı, kederi, derdi öğrettin. Tabii en çok da aşkı öğrettin. Sen benim için her zaman gökyüzünde ulaşılmaz olan Ay olarak kaldın. Ve artık sadece öyle kal, olur mu?