Kendini tanrı zanneden prens, bir demet hasedi tanımlayamamıştı. Tam o sıralarda sazende neyse diye başlarken sözüne, bir neyzen tahminleri tahrik edercesine, delicesine çaldı. Ne filozof, dinleyici kalabildi ne de takma deliler dilenci. Olmadık şeyler örtülüydü, bir trajedidir gidiyordu cehennem. Küçük çocuklar kenevir yaprağı kemiriyordu. Çuvaldız battığı çuhadan kan akıtıyordu. Vurulan belki prens, belki filozof, belki deli, belki tanrı.


Kumar masasında kervansaraylar inşa ediliyor. Her bir el bir mesafeye denk, bir mesafe bir yüz görümlüğü. Öpüyor melodisinin ucundan sebep olduğu merasimin suçlusu. Hor görülen eşekler veriyor hoşafın tarifini. Neyin kisvesinde ne keseleri bunlar? Teselli midir acı çeken birini öldürmek? Uğursuzluk mudur horozların uyku hummasına tutulması? Metruk metropoller inşa edilmişse gündüze, mızıkçı haksız mı? İşgüzar histerik bir gülüş atmış çok mu şey değişir? Olanlar olmayanlara, duyanlar bilmeyenlere, sevenler görmeyenlere, tüm tarafsızlar olayın her iki tarafına anlatsın bu durumu. Filede su taşınmayacağı gibi manastırda da şeytan taşlanmaz. Bunu geçip giden cehennem oyunundaki trajediye kapılmış süvari birliklerine haber verin. Hepsi deli olmak üzeredir.

Mutlaka bir kurgusu olması lazım gelirse yaşam denilen bu prizmadan geçmemiş güneş ışığının, o halde renklerden bahsedip kafa karışıklığı yaratan o tek boynuzlu atları evcilleştirmek, hatta beş tarafı denizlerle çevrili bir adaya yanına üç şey alma hakkı dahi olmadan göndermek gerekir. Kravat gibi bağlarsan hayatı kendine, bir müddet sonra sıkıntı çekeceğin şüphesizdir. O prens de kravatını çok sıkı bağlamıştı. Ya o deli! Ona ne demeli? Onun bir kravatı var mıydı? Kimse onunla ilgilenmedi ama o hâlâ sazende ve neyzen ile şarkı söylemekte. Söyleyin kim daha havalı? Seçmek denilen sonucu bir sonsuzluğa bağlarsan nerede kaldı aba, nerede kaldı ipin ucu? O ipin ucu hiç öuvaldızdan geçmemiş gibi, o çuvaldız hiçbir faili meçhulu yaralamamış gibi davranırsan tek boynuzlu atlar geri gelir. O zaman evindeki çekmeceler kendi kendine açılır. İçinden saçlarını kesmeye yarayacak kadar keskin olan aletlerle şekilsiz hayal kırıklıkları tabloları yaparsın. Hem de üç boyutlu. O zaman idrak edebildiğince bunca silsile arasında bırak prens olmayı da kendin ol. Hayal aleminden dünyevi şeylere geçişin yolu bu. Ayağından zincirlenmiş vapurların sahibi, evet sen! İlk sağdan dön, kendin yazan tabelaya doğru yollan. Uygun adım. Diğer şeyler namüsait.