Genç kadın gün boyu pencereden gelip geçen insanları seyretmekten büyük bir keyif alıyordu. Özellikle insanların giydiği ayakkabılar dikkatini çekiyordu. Çeşit çeşit botlar, uzun topuklular, parmak arası olanlar, terlikler...
Orta Çağ'da, ayağı sarması için yumuşak deri ya da kumaştan yapılan ayakkabıların burunları sivriydi. Yolculuk sırasında ise potinler ya da baldırlara kadar çıkan çizmeler giyilirdi. Orta Çağ'dan beri pek bir şey değişmemiş gibi duruyordu. İnternette gezindiği sırada şu bilgi çok hoşuna giderdi:
“Kıyafet, insanın kişiliğini ve kendini anlatma biçiminin en belirgin özelliği olmuştur. Anlatma biçiminin kendi içindeki sıralaması, öncelikle kıyafet ve ardından onu tamamlayan ayakkabı, çanta ve aksesuarlardır.”
İnsanların giydiği ayakkabıları ile kişilikleri arasında bağ kurardı genç kadın. Yüksek topuklu ayakkabı giyen kadın da bir özgüven sezer, çizme gibi uzun bot giyenlerin gizem dolu olduğunu düşünürdü. İnsanların yürüme şekilleri de genç kadının merakını uyandırırdı. Kimi ağır aksak, kimi metronun son seferine yetişecek süratte adımlar, kimi sahil kenarında çok vakti olanların yavaşlığında serenat eşliğinde yürürdü…
Bir an gözleri nemlendi genç kadının; insanların ayakkabıları, yürüyüşleri, bir yerden bir yere koşturmaları hüzünlendirdi birdenbire onu. Aslında birdenbire değildi ya bu durumlar. Sürekli dejavu yaşıyordu sanki.
Bir firmada ayakkabı tasarım uzmanı olarak çalışan genç kadın masa başında ayakkabı çizimleri ile uğraşıyordu. İşi nedeniyle sürekli insanların giydiği ayakkabı modellerine ve bu ayakkabı modellerinin yürüyüş hareketlerine etkisini kendince çözümlüyordu. Yeni ve insanların beğeneceği ergonomik ayakkabı modellerini çizmek hoşuna gidiyordu. Birçok değişik modelde ayakkabılar çizer ve çizdiklerine bakarak gülümserdi. Çizdiği her modeli kendi çocuğu gibi sahiplenir, bilgisayar ekranındaki bu model ayakkabı çizimlerini büyük bir sevgiyle izlerdi.
Tasarladığı modelleri çizerken bir yandan da dışarıda, sokakta, markette gözlemlediği insanların giydiği ayakkabıları gözlemler, çizeceği yeni ve çarpıcı modelleri zihninde canlandırırdı. Ayakkabı firmasında çalıştığından beri çok farklı modeller yaratmış hatta bu alanda çeşitli ödüller almıştı. Birçok farklı fuarda kendi çizdiği modeller sergilenmişti.
Bugün de farklı modeller üretmek isteyen genç kadın, saatlerce çizim yaptığı için çok yoruldu. Bir an dışarıdaki parkta oynayan çocuklar dikkatini çekti. Çocukların koşuşturmaları, giydikleri cicili bicili ayakkabıları, baktığı ofisin penceresinden net göremiyordu. Hem biraz dinlenmek hem de çocukları daha iyi görebilmek için pencereye yanaşmak istedi. Bunun için yerinden doğrulmaya çalıştı. Genç kadın masa başından kalkmakta biraz zorlandı. Zaman zaman, doğuştan yürüme engelli olduğunu unuttuğu anlar oluyordu.
Oturduğu tekerlekli sandalyesini elleriyle sürerek pencereye yanaştı ve dışarıyı seyretti…
Yılmaz Önay
2021-11-02T15:57:16+03:00Bu güzel yorumunuz için teşekkürler Mısra hanım.Hayat sürprizlerle dolu, sonu bilinmezlere açık bir dehliz misali.. Bu dehlizlere ara sıra baktığımda gördüklerimi yazıyorum ben de..
Mısra Ergök
2021-11-01T00:21:22+03:00Hiç beklemediğim bir sondu ve ne hissedeceğimi bilemedim. Biraz burukluk, biraz şaşkınlık, biraz hayal kırıklığı…
Elinize sağlık… :)