I.

yaşarken boğazımıza aldırmak gibi bir huyum var güzel olanı

yitirdiğim sevi dakikaları

cüzdanımda taşımadığım vesikalığın

kalbe ağır gelişi bundan

kopan fırtınanın en çok boğazımı yakışı

vuracağı yeri biliyor oluşundan

her kopan fırtınanın bir adı var: ayandon, kırlangıç, filizkıran

felaketler beklenmediği için felakettir

fırtınalar felaketten sayılmaz


II.

fırtınalar kopuyor dışarıda

ne dersin kalbimizde de bir şeyler devrilir mi

ulu göknar ağaçları kırılır mı gövdesinden bize doğru

uçar mı dallardan dilek kurdelelerim

bulur mu rengim dengini

çifte koşulmamış toprakların naçarlığında

senin arazilerini avucumun içi gibi bilirim ben

sarp dağlarında, hiçbir yere varmayan tozlu yollarında beni neler bekler bilirim

Dipnot: ben avucumun içini bilmem


III.

yeni bir form verebilmek için kırmak gerekiyor bazen

bazıyı

kırılmak ve ulaşmak aslına

şubatta meyve ağaçlarını budamak

budanmış gülleri toprağa gömmek

deniz yıldızını kendi haline bırakmak

bazen bazıyı rahat bırakmak gerekiyor

kendini bulmasına izin vermek

başak bir ustanın deyişiyle

“Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana içinde inci vardır.”